Acaba ağaçtan, ottan ya da uçamayan böceklerden filan bir yerden sevmeye başlamış mıydım? Bir yerden sevmeye devam edebilir miydim? Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. Ya hiç sevmemişsem bugüne kadar? Bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye yeniden başlamak pek kolay sayılmazdı heralde.
Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendime. İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.
Hayır, gerçekten ölmedi; çünkü ben yaşayamazdım ölseydi. Bunu biliyordu. Bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama, sen bir yerde var olursan yaşayabilirim ancak demiştim. Nasıl olursan ol, var olduğunu bilmek bana yeter demiştim.
Tezer Özlü'nün de dediği gibi;
"Tenhalığı seviyorum. Sık görüşülmeyen ama bağları da koparılmayan dostlukları. Sakin mekânları, az rastlanılmayı, kendimle kalmayı, kendimi saklamayı ve de sınırlarımı."
İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. Ben de yaşayacağım. Ama nasıl yaşayacağım? Bundan sonraki hayatımda nasıl dayanılmaz bir işkence olacak! Ama ben dayanacağım. Şimdiye kadar olduğu gibi!
En sevdiğim alıntılardan birinde Albert Camus der ki," Nefretin ortasında, içimde yenilmez bir sevgi olduğunu buldum. Gözyaşlarının ortasında, içimde, yenilmez bir gülümseme olduğunu buldum. Karmaşanın ortasında, içimde, yenilmez bir sakinlik olduğunu buldum. Tüm bunların içinde fark ettim ki kışın ortasında, içimde, yenilmez bir yaz olduğunu buldum. Ve bu beni mutlu ediyor. Çünkü dünya üstüme ne kadar gelirse gelsin, içimde, onu gerisin geri yollayan daha güçlü, daha iyi bir şey var demektir."
Sonra vazgeçtim bu araştırmadan, vazgeçince de aşık oldum. Ayrıntılarını bilmediğim, bilemeyeceğim bir varlıktı o, ama seveceğim, hiç unutmamacasına seveceğim bir varlık. Bu da bir gerçek değil mi?
Kim anlayarak sevmiştir?
Sevdalanmaya gidiyormuşum meğer…
Bunu daha önce bir kâhin bana söyleseydi, kuşkusuz geri dönmeye kalkmazdım, ama bu sevdanın nerede, nasıl karşıma çıkacağını düşünmekten belki de olayların sırasını bozardım, zamanı altüst ederdim. Geleceğimizi bilmemektir bizi zamanın içine sokan.
Yitiren kazanır, evet, ama onu bir akşamüzeri, karanlık bastığı saatlerde, bir daha hiç görememek üzere yitiren ben, nasıl olur da kazançlı sayılabilirim? Ödül onu tanımakla verildi bana, onu sevmekle verildi, o kadar.