Depremden kaçmayı başaran şanslı kesimden biriyim. Depremi Kahramanmaraş'ta yaşadım. Şimdi güvenli bir şehirde, tanıdıklarımıza sığındık.
Tüm her şeyim gibi üç bine yakın kitabımı da geride bırakıp geldim. İleride ne oluruz hiç bilmiyorum ama bu güne şükretmek gerektiğini biliyorum. Sağız ve birlikteyiz. Bu inanın her şeyden değerli.
Burada Dominguez'in kitabı elime ilişti. Ne zamandır okusam diyordum. Kitabın adı içinde bulunduğum psikolojide beni çekti. (Buradaki kullanımı çok farklı olsa da.) Umarım bu zamanlar geride kalır, yeniden kütüphanelerimizi kurar, yeniden hayatımızı normale döndürebiliriz.
Şartlar ne olursa olsun edebiyatsız kalmamaya çalışıyoruz, sevdiklerimize tutunuyoruz.
Sevgiyle kalın.
Yaşlı Adam ve Deniz 'ini bilirsiniz. Geçimi için doğayla, denizle çetin bir mücadeleye girişen bir ihtiyarı konu alır. Yan Lianke'nin bu eseri de o minvalde ilerliyor. Yine yaşlı bir amcacık, bu defa kuraklıkla, kıtlıkla mücadele ediyor.
Su ve yiyecek kalmayınca köyleri terk eden kalabalıklardan geriye sadece güneşe baktırıldığı için kör olmuş köpek ve amca kalıyor. Tek bir mısır tohumunu yetiştirip, köylüler geri döndüğünde onlara tohum sağlamak gibi ulvi bir amacı var. Doğayla ilginç bir ilişki içinde amcamız. Yetmiş yaşını aşmış ve çiftçilikten çok iyi anlıyor. Toprakla, çiçeklerle, doğayla bir şekilde iletişim kurabiliyor. Onlardan çıkan(çıktığını düşündüğü) sesler işitebiliyor. Hatta güneşi kırbaçlayıp ondan kaynaklı ışık parçalarını yerlere saçabiliyor. Ne bileyim güneş ışınlarının ağırlığını ölçebiliyor. Bir de çok güzel sövüyor :)Bu kısım büyülü gerçeklik sınırlarında, son derece tadında bırakılmış. Hoşuma gitti.
Kitapta güzel bir kurt sürüsü-ihtiyar kapışması sahnesi ve yine çok güzel bir final sizleri bekliyor.
Mutlaka tavsiyedir.
Telekız kitabından baya benzerlikler bulduğum bir kitaptı. Böyle söyledim diye yanlış anlaşılma olmasın aslında alakaları pek yok ama hem yakın dönemde okumam hem de bir genç kızın başına gelen biraz benzer olaylar sebebiyle bu oldu.
Konuyu anlatımı beğendim. Kitabın geçtiği coğrafya(Güney Amerika-Şili) da özel ilgi alanım olunca, kısa ve basit bir kitap olsa da sevdim.
Kitapta, yoksul bir ailenin kızının üstün anlatım yeteneğiyle, önce ailesine, sonra tüm mahalleye filmleri izleyip sahnelemesi anlatılıyor. Bu süreçte televizyonun hayatlara girmesiyle ve yaşanan birtakım istenmeyen olaylar sebebiyle her şey tepetaklak oluyor.
Şoke edici.
Çocuk kitabı gibi bir dille ve düşük fantezi tarzda başlayan, hafif fantastik öğeler bulunduran bir kitap okuyorum derken, öyle bir tırmanıyor ki, neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz.
Bir kere müthiş bağlanmış bir kitap. Karşılıklı mektuplarla karanlıkta kalan konuları aydınlığa kavuşturmuş yazar. Kitabın üslûbu, karakterleri, konusu, değindiği düşünceler, sahneleri, her şeyi çok başarılı.
İçinde arkadaşlık var, yoksulluk var, dinler bolca var. Hatta miraç benzeri bir sekans bile var ki çok enteresan. Belki de kitabın en ilginç bölümüydü. İslâm dinine mensup bir insan olarak, dinimizin hassasiyetlerinden bir tanesi olan, tanrısal öğelerin betimlenmesinden kaçınma durumu genlerimize işlemiş durumda. Yani Allah ve peygamberimiz resmedilemez, betimlenemez bizde biliyorsunuz. Yalnız kitaptaki bölüm o kadar ilginç ki, mutlaka herkesin okuması lâzım. İslâma pek uygun bir diyalog geçmiyor(evet diyalog) ama zaten çocuk da müslüman değil yazar da. Bunları göz önünde bulundurmak lâzım.
İslami terör, terörizm, dinler çatışması, insan manipülasyonu, toplum mühendisliği, radikalleşme gibi pek çok konuya değinilen bu kitabı mutlaka okumalısınız. Bu kitapta İslâmi terörist bir eylem anlatılırken, başka dinlere mensup toplumların da yozlaşmış yaşam ve düşünce dünyası da başarıyla resmedilmiş.
Barış Bıçakçı, Türk yazarlar arasında en çok okuduğum ve beni en etkileyen çağdaş yazarlardan biri diyebilirim. Belki de birincisi. Çok farklı ve içten bir yanı var. Cümleleri o kadar bizden ki insan kendini, hayatını, yaşadıklarını buluyor onun kitaplarında. Ankara yerine İstanbul'u arka plana alarak anlatsa benim için daha iyi olurdu tabi :)
Bu güzel öykü kitabını da okurlarına tavsiye ederim. Tabi bazı başka kitapları kadar etkileyici değil ancak yine de güzel bir kitap.
Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam dan sonra bu kitabı da son derece etkileyici bir otobiyografiydi. İlk kitapta babasını anlatan yazar, bu kitapta ise iki engelli oğlunu ve yaşamının onlarla nasıl olduğunu anlatmış.
Dilinin esprili olması, komedyen tarafını kullanması vesaire bunlar aslında detay Fournier için. Çünkü o gücünü tamamen sıra dışı olan yaşamından alıyor. Ne anlatsa çok ilginç gerçekten. İki tane engelli evlâda sahip olmak, hayatı nasıl bir gerçekliğe çevirirdi düşündüren sayfalar arasında yer yer hüzünlenip yer yer güldüğünüz bir okuma deneyimi.
Kesinlikle tavsiyedir.