Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bilgem Uygun

19 Ağustos 1099 cuma günü, arkadaşlarını Bağdat Ulu Camiine götürür. Öğlen olup da müminler dört bir yandan cuma namazı kılmaya gelirlerken, Ramazan olmasına rağmen saygısız bir şekilde yemek yemeye başlar. Birkaç saniye içinde etrafında öfkeli bir kalabalık oluşur, askerler onu tutuklamak üzere yaklaşırlar. Ama Ebu-Saad ayağa kalkar ve etrafındakilere sükûnetle, binlerce Müslümanın katledilmesi ve islamiyetin kutsal yerlerinin tahribi karşısında tamamen kayıtsız kalırlarken, birinin orucunu bozması karşısında nasıl bu kadar alt üst olmuş gözükebildiklerini sorar. Böylece kalabalığı sus pus ettikten sonra, Suriye’nin (Bilad-eş-Şam) uğradığı felâketleri ve özellikle de Kudüs’ün başına gelenleri anlatır. İbn el-Esir, mülteciler ağladılar ve ağlattılar diyecektir.
Reklam
Şamlı vakanüvis İbn el-Kalanissi’dir. Her şeyi ilk andan itibaren gören bu vakanüvis, Frenklerin Doğu’ya geldiği tarih olan 1096’da yirmi üç yaşındadır ve haberdar olduğu olayları düzenli bir şekilde kaydetmeye özen göstermiştir.
"İnce Memed, yalnızlığına alışmıştı artık. Yalnızlık onun için bir kalkan, bir sığınak olmuştu. İnsanların yüzüne bakmaktan, onların yalanlarına, ikiyüzlülüklerine dayanamaz olmuştu. Ama yalnızlık da acı veriyordu bazen. Özlem duyduğu insanlar, yerler, olaylar vardı. Ama o artık bir yabancıydı bu topraklarda. Kendi insanları bile ona yabancı gelmeye başlamıştı."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kişisel problemlerle karşılaştığımızda en derin kişisel şeyler ,mantığımızın incelemesi için dışarı çıkarmakta en çok zorlandığımız şeylerdir. Gerçekten kafamızı meşgul eden o en derindeki asıl şey dışında her şeyi suçlayarak onun çevresinde debelenmeye eğilimliyizdir.
İthaki
Şurası kesin ki Dorotea ,beni o fısıltılar öldürdü.
Reklam
Pakize : “Osman’ın kafası fakirliğe basmıyordu.”
Ben’inin hayali bütünlüğünün kapsamını genişleterek ikiliğe dönüştürebileceği bir düzeye ulaşan biri, bu konumuyla neredeyse dahiliğe ulaşmış sayılır.
Sayfa 55
Sanki insanoğlunun 1000 yılda başına gelenlerin tamamını biz yedi saatte yaşadık.
Bizim “uygarlık “, bizim us,bizim ruh dediğimiz, bizim güzel ve kutsal diye nitelediğimiz şeyler sadece bir hayalet miydi, öleli çok zaman olmuştu da yalnızca biz bir avuç soytarı tarafından gerçek ve canlı gözüyle mi bakılıyordu?
Sayfa 37
Her çağ, her uygarlık, her gelenek ve görenek kendine özgü bir üslubu içerir, kendisine yaraşır incelikleri ve sertlikleri, güzellikleri ve acımasızlıkları barındırır kendisinde,kimi acıları pek doğal karşılar, kimi kötülükleri sabırla sineye çeker. Ne zaman ki iki çağ iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse işte o zaman insan yaşamı gerçek bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür.
Sayfa 23
Reklam
Doğduğu dünyada bütün ödül ve cezaların sadece erkekler tarafından dağıtıldığını gayet iyi anlayan Zerre’ye göre bir erkeğin esiri olmaktan kurtulmanın tek yolu kendi seçeceği başka bir erkeğin esiri olmaktı.