Gerçek olamayacak kadar güzeldi; o yemyeşil duygular. Dağları, bayırları aşan neşe saçan mutluluklar. Hepsi, her biri ve her zerresi. Düşünceme sığmadı gördüklerim. Önce sığdıramadım...bunlar bir rüyaydı; olmalıydı. Oysa dokunsam tenime işleyecek gibiydi. Bilirim... Daha önce hiçbir insanoğlunun görmediği bir manzaraydı bu. Her yer çocuk, her yer mutluluktu. Kimileri hoplayıp zıplıyor, kimileri neşeli çığlıklarla koşuşturuyorlardı. Kimileri ise ellerinde kitaplarıyla. Küçük kara balıklar, küçük prensler, zezeler... sonbaharda dağlara yağan kar misali serpiştirilmiş gibiydiler. Çocukların dağları, ovaları saran kalabalığında ise yalnızdım. Yalnızlığım; bendi. Benimdi. Böyle yalnızlığı sonsuzluğa yaşardım. Yaşamalıydım. Dokunmak istesem nefesim kesilecek gibi oluyordu. Adeta Tanrı ile anlaşmıştım. İp atlama oyunu gibi. Dokursan yanarsın. Herhangi birine dokundun; nişanı, anlaşmayı, yemini bozdun... Yandın! Çıktın bu oyundan...
Oysa çıkmak bu yana; varlığımı unuttuğum bu yerden vazgeçmeyi düşünemezdim bile. !
...?!?!!!?.... ( Henüz başlangıç kısmındayım ve düzenlemeye birazcık daha var )