Nasılsa insanım? Nasılsa insandım!
Okumak ve gezmek olası birsey. Peki kendini modernlik içinde sanıp da eli kitap yerine para desteleri taşıyanlara ne demeli ?
Görüleceği üzere savaş sadece ihtiyaç duyulan tahrlibatı gerçekleştirmeyi mümkün kılmakla kalmaz, psikolojik bakımdan kabul edilebilir hale de getirir. Dünya üzerindeki ihtiyaç fazlası işgücünü tapınaklar piramitler inşa ettirerek, dev çukurlar kazdırıp yeniden doldurtarak hatta çok miktarda emtia ürettirip ardından hepsini yakarak harcamak prensipte zor olmazdı. Fakat bu usul hiyerarşik bir toplumun manevi değil ancak ekenomik temelini meydana getirebilir. Burada asıl mesele aralıksız çalıştırılabildikleri sürece tavırları ehemm.ı yet arz etmeyen kitlelerin değil, Parti'nin moralidir. En mütevazı parti mensubunun bile işinin ehli, gayretli hatta belli dar sınırlar içinde zeki olması beklenir fakat genel mizacı itibarıyla korkulu, nefret dolu, şakşakçı...
"Altı ay, belki bir yıl daha birlikte olabiliriz, kimbilir? Ama sonunda ayrılacağımız kesin. O zaman nasıl da yalnız hissedeceğimizin farkında mısın? Bizi ele geçirdikle- 235 rinde birbirimiz için yapabileceğimiz hiçbir şey, tek bir şey bile kalmayacak. İtiraf edersem seni infaz edecekler, itiraf etmeyi reddedersem yine de öldürecekler seni. Yapabileceğim, söyleyebileceğim veya kendimi tutmayı başarıp söylemeyeceğim hiçbir şey ölümünü beş dakika bile geciktirmeyecek. İkimiz de diğeri hayatta mı yoksa öldü mü onu bile bilemeyeceğiz. Tamamen çaresiz kalacağız. Tek önemli olan birbirimize ihanet etmemek ama onun bile hiçbir şeyi değiştirmeyeceği belli."
O'Brien'ın çağrısına er ya da geç uyacağını biliyordu. Belki yarın, belki uzun bir bekleyişten sonra - emin değildi. Olanlar yıllar önce başlayan bir sürecin sonuçlanışıydı yalnızca. İlk adım gizli ve istemsiz düşünceydi ikinci adım da günlük tutmaya başlamak. Düşünceler den sözcüklere geçmişti, şimdi de sözcüklerden eylemlere geçiyordu. Son adım da Sevgi Bakanlığı'nda olacak bir şeydi. Kabullenmişti bunu. Başlangıç sonu içeriyor du. Yine de korkutucuydu; veya, daha kesin biçimde söylemek gerekirse, ölümünü önceden bilmek, biraz daha az canh olmak gibiydi. O'Brien'la konuşurken bile sözcüklerin anlamını kavradığında bedenini soğuk bir titreme hissi ele geçirmişti. Sanki ıslak bir mezara girmişti ve mezarın başından beri orada olduğunu ve onu beklediğini bilmek bile daha iyi hissetmesini sağlamıyordu.
Parti size gözlerinizle gördüğünüz, kulaklarınızla duyduğunuz gerçekleri reddetmenizi söylüyordu. Nihai, temel emri buydu. Karşısındaki olağanüstü gücü, Parti'nin herhangi bir fikir adamının onu bir tartışma esnasında nasıl da kolaylıkla alt edeceğini, cevap vermek şöyle dursun, anlamakta bile zorlanacağı ustalıklı akıl yürütmeleri düşününce yüreği ezildi. Oysa haklıydı! Hatalı olan onlar, haklı olan kendisiydi. Gün gibi ortada olan, saçma ve gerçek olan savunulmalıydı. Herkesçe bilinen gerçekler gerçekti, bunları bırakmamak gerekirdi! Gerçek dünya vardı, kuralları değişmezdi. Taşlar sertti, su ıslaktı, desteksiz nesneler dünyanın merkezine doğru düşerdi.
Dünya öyle kurulmuş ki mutluluk için maddiyat gerekiyor… Elbette böylesine büyük servetler değil ama en azından beraberce rahat ve düzgün bir hayat yaşamanıza yetecek kadar maddiyat.
Sayfa 189 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu