Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

cem berkay cam

cem berkay cam
@CemBerkayCam
Ankara Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı
229 okur puanı
Ocak 2022 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
Yoksullara karşı en duyarlı olanlar insana bir dine,inanca,etnisiteye mensubiyetten duyarlı olanlar değil,insan olarak değer veren ve insanların insan kardeşlerine yardım etmek için gerekli imkanlara ulaşmalarını sağlayacak kuralları ve zeminleri savunanlardır.
Reklam
İmparatorluğun Avrupa kapitalizminin siyasi-iktisadi man­tığına dahil olmasını kurumsallaştırma yolunda atılan ilk adım, 1838'de lngiltere'yle yapılan ticaret antlaşmasıydı. Ör­neğin, 1842'de Çin'le yapılan Nanking antlaşmasının tersine, bu antlaşma öncesinde doğrudan bir zorlama olmamıştı. Ama Osmanlı idaresi, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın tehdi­ dine karşı Avrupa'nın desteğini sağlama kaygısı içindeydi. Mehmet Ali ordusuyla birlikte İstanbul'un çok yakınına gel­miş ve ancak İngiliz desteği sayesindedir ki Osmanlı bürok­rasisi bu işten kazasız belasız sıyrılabilmişti. 1838 antlaşması kısmen bile olsa bu müdahale için ödenen diyetti; antlaşma­nın, devletin verdiği bütün tekelleri yasaklayan hükmü, Mısır valisine devletçi reformlarını yürütme imkanı veren eski dü­zenin bir ilkesini ortadan kaldırıyordu. Ayrıca, İngiliz tüccar­lar değer üzerinden alınan yüzde 12'lik tek vergi dışında hiçbir vergi ödemeden mal satın alıp ihraç edebileceklerdi. Aynı şekilde bütün ithalattan yüzde 3 oranında bir resim alı­nacaktı.
Osmanlı Imparatorluğu'nun klasik kurumsal yapısı, az çok birbirine yakın büyüklükte topraklan elinde tutan ve merkez­ den atanan memurlara oransal vergi ödeyen bağımsız bir köy­lü kitlesinin varlığını öngörüyordu. Bu memurlar, ya vergiyi merkeze aktarırlar ya da bunun karşılığında merkeze çoğu za­man askeri bazen de sivil nitelikte hizmetler verirlerdi Bu memurlann temel özelliği, statülerini miras yoluyla veya ma­halli nüfuzlanna dayanarak değil, merkezi otorite tarafından tayin edilmiş olmaları dolayısıyla elde etmeleriydi. Aynı şekil­ de, ayncalıkları kolayca geri alınarak reaya statüsüne indirile­ bilirlerdi. Teorik olarak, 15. yüzyıldan sonra sadece hanedan ailesi varlığını başkalanna borçlu olmayan bir statüye sahipti; bu statü padişaha güçlü kullanma servet bahşetme ve bu ser­vetleri yok etme gücünü veriyordu. Böylesine mutlak bir ikti­darın kullanılabilmesi için, çevrede güç odaklanrının henüz doğarken boğulmasını sağlayacak etkin bir mekanizmanın gerektği ortadadır. Müstakbel iktidar odakları ortadan kaldırılmak­sızın klasik modelin sürekliliği sağlanamazdı; saray açısın­dan, tebaaların, fermanla yükseltilmedikleri sürece, kontrol edilebilir bir durumda tutulmaları zorunluydu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bizans mer­ kezi otoritesi gibi, Osmanlı Sarayı da bağımsız bir köylülükle kurduğu ayrıcalıklı bir ilişki temeline dayanıyordu. Güçlü bir biçimde merkezileşmiş bürokratik bir yapının köylü toplumu­nun sağlıklı yeniden üretimi için gerekli şartlan oluşturacağı ve devamını sağlayacağı kabul ediliyordu. Bunun karşılığında köylünün ürettiği artı ürün vergi olarak kabul ediliyordu. Bu durumda da başlıca tehlike, bu mutlu ilişkiye engel olup bir yandan merkezi bürokrasiyi gelir kaynaklarından mahrum bı­rakırken, öte yandan köylülüğün bağımsızlığını tehdit edebile­cek mahalli güç sahiplerinden geliyordu.
Osmanlı İmparatorluğu, kapitalizmle bütünleşme süreci içinde geriledi ve çeşitli milliyetçi ayrılık hareketlerinin başarı­ ya ulaşması sonucu parçalandı. Kapitalizmle bütünleşme, ge­leneksel bürokrasiye rakip bir burjuva sınıfını onaya çıkardı. İmparatorluk parçalanırken yeni bir ulus devleti kurup bu devleti modernleştirmeye koyulan burjuvazi değil, bürokrasiy­di. Her ne kadar yeni devlete hakim olan bürokrasi idiyse de, gelişen burjuvazi otoriter rejimi gittikçe daha çok tehdit eder oldu. İktisadi politika açısından, bürokrasi iki savaş arası dö­neminin davetçiliğiyle özdeşleşmişti. İkinci Dünya Sava­şı'ndan hemen sonra, Amerikan hegemonyası altında bir libe­ralizmin ortaya çıktığı ve burjuvazinin kendi partisinin iktida­ ra geldiği görüldü. 1960'lardaki ve 1970'lerdeki ithal ikamesi­ ne dayalı sanayileşme, kapitalist ilişkilerin zamanla üstünlük kazanmasına ve kapitalist bir devletin oluşmasına yol açtı.
Reklam
%19 (51/267)
Türkiye'de Devlet ve Sınıflar
Türkiye'de Devlet ve SınıflarÇağlar Keyder
8.5/10 · 126 okunma
cem berkay cam
@CemBerkayCam·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Uygarlık Süreci - Cilt 1
Uygarlık Süreci - Cilt 1Norbert Elias
8.6/10 · 77 okunma
Aldı sazı ele Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası,bakalım ne dedi: Bizim fırkaya derler Cumhuriyetçi Terakkiperver Hem fırkacıyız, hem berber İşçiyi çiftçiyi tıraş ederiz Perdah olmaziarsa telaş ederiz. Yaldızlı bir kazık kakalım İşçinin açlıktan kokan nefesine Mavi boncuk takalım Köylünün püskülsüz fesine Fakat hürmetle riayetle bakalım Ecnebi sermayesine işçiyi çiftçiyi tıraş ederiz Perdah olmaziarsa telaş ederiz. Aldı sazı ele Halkçı Cumhuriyet Fırkası, bakalım ne dedi: Terakkiperver'lere kanmayın Onlar dostunuzdur sanmayın Parmağınızı siyasete banmayın Palan olsa da sırtımza sırma hırkamız Samansız bırakmaz sizi Fırkamız. Çıkar elbet bir gün Mesai Kanunu Yüz sene, bin sene bekleyin bunu İşte buna derler Ali Cengiz oyunu Palan da olsa sırtımza sırma hırkamız Samansız bırakmaz sizi Fırkamız.
228 syf.
·
Puan vermedi
·
61 günde okudu
İlk Şiirler
İlk ŞiirlerNazım Hikmet Ran
8.1/10 · 1.570 okunma
Annesi durmadan yakınan, ağlayan, hiçbir şey yapmayan, yalnızca yasaklar koyan ve çocuklarına para vermeyen bir kadın. Genelevdekiler de konuşmayan, yakınmayan, ağlamayan, kıpırdamayan, ona zevk vermek zorunda olan kadınlar. Aydın başka bir kadın türü olabilece­ğini uzun yıllar hiç bilmiyor. Başka kadınlarla karşılaştığı zamanlarda da onlara ya genelev kadınlarına ya da annesine davrandığı gibi davranıyor. Onun için kadınlarla ya yatılır ya da onlardan korkulur. Erkeklerle gezilir, tozulur, konuşu­lur, dertleşilir ama kadınlarla yalnızca yatılır. Bu da en kısa yoldan gerçekleşmelidir, çabuk, daha çabuk, en çabuk.
Reklam
196 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Aslında Aşk da Yok
Aslında Aşk da YokDuygu Asena
8/10 · 1.012 okunma
Yalnızca arada bir şu sözleri geliyor aklıma: "Sahipleniyorsun, hem sahiplenmeyi sevmiyor hem de yakınındaki herkese sahip olmak istiyorsun, egemen olma isteği senin kanında var, sana göre senin kuralların ve prensiplerin dışında hareket eden herkes yanlış yapıyor." Belki o da haklıdır, kimbilir? Ama bıraksak da herkes kendi istediği gibi olsa...Olmuyor, olamıyor, ille de birbirimizi kendi istekleıimiz doğrultusunda değiştireceğiz. Oysa biz birbirimizi sevdiğimizde başka birisi değildik ki! Belki de farkında olmadan birbirimizi değiştiriyoruz, karşımızdaki de­ğiştikçe de artık onun o sevdiğimiz kişi olmadığını görüp soğuyoruz.
Sayfa 116Kitabı okudu
Aydın'la da bu hallere düştükten sonra, öteki birlikte­likler ne durumdadır acaba? Uyumaya çalışıyorum, sen Gür­kan'ını, Mehmet'i de çok sevmiştin unutma, son sevgiler en büyük sevgiler gibi görünüyor, değil, tümü güzel, tümü bü­yük. Aydın da bitecek, sevgiler tükeniyor, tüketiliyor, özen gösterilmiyo" sevginin de kuralları vardır, üzerinde çalış­mak, işlemek gerekir. Bakmazsan, uğraşmazsan, büyümez ...
Zeliha bebeklerini çok seviyor, onlar olmasaydı nasıl ya­şardım ben diye ağlayıp duruyor. Müfit'in ise hiç şikayeti yok, çalışıyor, yemek yiyor, sevişiyor, akşamları bebeklerini seviyor ve uyuyor. Zeliha ise çalışmıyor, yemek yapıyor, se­vişmiyor, gün boyunca bebeklerini seviyor, pek uyumuyor. Zeliha bebeklerinden başka hiçbir şeyle ilgilenmiyor. Hiç kimseyi sevmiyor.
cem berkay cam
@CemBerkayCam·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Türk Modernleşmesi
Türk ModernleşmesiŞerif Mardin
8.4/10 · 255 okunma
KDG dünyanın en iyi insanı. Öl desem ölecek. Ama o bana öl deyince de benim ölmem gerek. Oysa artık, ‘Öl desem öle­cek’ türündeki beraberliklere inanmayacak kadar yaşlıyım. İnsanlar birbirlerine ‘Öl’ dememeli ve ‘Öl’ deyince de kim­ se ölmemeli. Kimse, “Öl desem ölür” diye gurur duymama­lı. Kimsa kimseden bir şeyler istememeli, beklememeli. Hele hele değişmesini hiç.
2.307 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.