İnsan sadece düşlerinde dünyanın kralı olabilir. Ve kendini gerçekten tanıyan herkes, dünyanın kralı olmayı arzuladığının farkındadır. Düşünmek ama var olmamak; işte bunu yapan, kraliyet tahtına oturmuş demektir. İstek duymaksızın arzu duymayı başarmak taç giymek gibidir. Sırt çevirdiğimiz her şeye sahip oluruz böyle; çünkü var olmayan gün ışığında ya da var olması mümkün olmayan ay ışığında onları sonsuza dek düşleyerek hep aynı kalmalarını sağlayabiliriz.
İnsanın bilinçaltının derinliklerinde, anlamlı ve mantığa uygun bir evrene duyulan yaygın ihtiyaç yatar; ama gerçek evren mantığın hep bir adım ötesindedir.
"Sonuna dek izlenen yol insanı hiçbir yere götürmez. Bir dağın gerçekten dağ olup olmadığını anlamak istiyorsanız ona biraz tırmanmanız yeter. Dağın tepesine çıkarsanız dağı göremezsiniz."
Nora'nın olası hayatlarını okurken insan kendi seçimlerini, hayatının kırılma noktalarını düşünmeden edemiyor. Acaba başka tercihler yapsaydık hayatlarımız nasıl ilerlerdi? Şimdikinden iyi bir yaşam mümkün müydü? Harika görünen hayatlar gerçekten harika mı? Mutluluk sadelikte olabilir mi? Her şeye rağmen içinde bulunduğumuz hayat, olası senaryoların en iyisi mi? Kök yaşamımızı "harika bir serüven" haline getirmek sadece bakış açımızla mı ilgili?