"Yüz sene sonra artık kadınlar korunma altında olması gereken bir cins olmayacaklar, "...
Bir zamanlar kendilerine yasak olarak ilan edilen bütün şeylere dahil olabilecekler...
"İşte, şahsıma ait silahlarım; kılıcım ve iki revolverim. Bundan sonra sizindir Halil Paşa. Ancak şunu söylememe izin verin, Avrupa'da hiçbir asker yoktur ki savunmada Türklerle mukayese edebilsin. Talihsizliğimin acısını çekiyorum."
- "Komutanım ne derdi, biliyor musun Samir?"
-" Ne diyecek ölmenin ne denli büyük bir erdem olduğunu söylemiştir. Yıllardır bize söylediğiniz gibi? Sizler bu topraklarda ölmek dışında çok şeyi yapabilirdiniz, ama yapmadınız. Suya, berekete, bolluğa ihtiyacımız vardır."
Yüzbaşı güldü:
- "Bolluğunuz bereketiniz vardı da biz mi tükettik?"
-" Tüketmek yerine üretmek... Bak İngilizlere. Her şeyi satın alıyorlar. İnsanları bile. Her şeyimizi araştırdılar, yerin altındaki kara elmas denilen petrole dek. Siz neden araştırmadınız? Neden çıkarmadınız? Neden bize refah içinde yaşayacak bir hayat sunmadınız?"
-" Bunları geç. Biz, size en değerli şey olan hayatımızı sunduk. Bu ekmekten, sudan ve o çok övündüğünüz petrolden daha değerlidir... En değerli şeylerimizi, evlatlarımızı, evlatlarımızın canını size verdik, yetmez mi?"
"İmparatorluk askerlerinin haline bak... Yiyeceği bitmiş, Türkler tarafından sıkı bir kuşatma altına alınmış. Etrafına mazot döktüğüm akrebin çaresizliğinden, yalnızlığından ne farkım kaldı ki?"
... Kut'ül Amare de bulunan bazı Arap ahali Osmanlı'nın yenileceğini anlayınca hemen İngilizlerin safına geçip bizlere karşı çarpışmaya başladı. Osmanlı askerlerinin yattığı hastaneye ve subayların evlerine saldırmaya başladılar. Çünkü bundan iki ay önce Arap kıyafetleri içindeki İngiliz, öldürülen her Osmanlı başına beş altın vereceğini vaat etmişti...
" Hasan bey, durum naziktir. Size ve alayınıza hayatı bir görev düşmektedir. Alay bu gece şehit olacaktır. Ancak sabah zafer bizim olacaktır! Allah yardımcınız olsun."...
"Emredersiniz komutanım! Hepimiz şehit olacağız! Ancak Türk'ün alnı mutlaka pak olacaktır!"...
"Düşünebiliyor musunuz? Biri, ölmek üzere olan bir insanın imdat çığlıklarını duyuyor ve televizyonu rahatça izleyebilmek için kapıyı kapatıyor. Tanrım, bu dünya ne hale geldi böyle?"
Başkalarını dolandıran adam, farkında olmadan kendi kendinide dolandırmış olur. Bir Avrupalı böyle düşünür. Söz verince randevüsüne dakikası dakikasına yetişen, her vadettiği şeyi yerine getiren Avrupalı, yine kendi menfaatine çalıştığını bilir.
- Ne biçim insanlar bunlar?.. Ne acayip mahlûklar! Bunların mefkûreleri nedir? Ne için yaşıyorlar? Vatanları yok, vicdanları yok, Allah'a da, güzelliğe de, fazilete de inanmıyorlar, bunu anladık, peki?.. Para için mi yaşıyorlar? Servetin hududu yok mu? Debdebe (Gösteriş) için mi yaşıyorlar?.. Hayır... Bunlar için değil hayır, ne vatan ne vicdan ne Allah, ne güzellik, ne para, ne debdebe, ne saltanat için, hayır hiçbiri içinde değil. Fenalık için, yalnız günah işlemek, yalnız başkalarının ıstıraplarına bir zebani istihzasiyle çirkin çirkin gülmek için, rezaletlerin gübresinde iğrenç bir taaffünle (bozulma) pişmek için yaşıyorlar. Hay Allah cezalarını versin! Çanakkale' de, gözlerimin önünde kafaları futbol topu gibi, koparak havaya fırlayan Türk gençleri bunlar için mi can verdiler?
- Bilir misiniz? Maişet (geçinme) zaruretiyle yapılan fedakârlıklar kadar güç, güç ve ağır bir şey yoktur...Şimdi bana Çanakkale'nin hayali bile mûnis geliyor. Keşke orduda kalsaydım... Meselâ, bir "Queenn Elizabeth" zırhlısını gözönüne getiriniz, dumanlar savurarak, simsiyah gövdesiyle Arıburnu önünde duruyor. Biz onu görüyoruz, bir dakika, bir saniye, bir salise geçmeden onun üstümüze bir mermi daha savuracağını biliyoruz, tıkanmış nefeslerimizle bekliyoruz... Bir şehrin yıkılmasına benzeyen müthiş bir gümbürtü kopuyor, yüz adım ilerimizde, vatandaşlarımızın kollarının, bacaklarının, kafalarının, havada uçuştuğunu görüyoruz... Sonra düşünüyoruz: vücudları hevayı nesimede tuzlabuz olan insanların arasında bizim yarım saat evvel görüştüğümüz, elini sıktığımız arkadaşlar var, onlara bir damla göz yaşı dökmeye vakit kalmadan arkamızda bir mermi daha patlıyor!
...
- Harp müthiş!
- Size şunu temin ederim ki Muazzez Hanım, âdi hayat mücadelesi, yaşamak için şu hergün yaptığımız kavga, harpten bin kat daha müthiştir. Emin olunuz ki İstanbul'a geldiğim günden beri, cephenin mermileri arasında geçen günlerimi aradım.