Aslında şeytanın bize yapacağı her müdahalenin yolunu açan biziz. Bizim kendisine uyduğumuz ve içimizde besleyip büyüttüğümüz nefsani her duygu ve düşünce şeytanın ruhumuza sızması için ona açtığımız bir kapıdır.
Sen, derinliği öylesine yüklen ve getir ki, her insan bu derinliği kendi derinliği sansın, şuuraltında bir umut buğusu, gerçek insana rastlayacağı güvenini kaynatıp dursun.
Düşüncede diriliş olmaksızın inançta diriliş gelişemez. İnanışta diriliş olmaksızın da duyuşta, duyarlıkta, yani sanat ve edebiyatta diriliş başlayamaz.
İslam'ın Dirilişi deyimiyle şüphe yok ki, İslam halklarının dirilişini söylemek istiyoruz. Yoksa İslam prensiplerinin değil. Çünkü: İslam prensipleri hiçbir zaman ölmemiştir ve ölmez, her zaman için dipdiridir, ezelî ve ebedîdir.
Avrupa'nın en büyük dramı şudur: Kendini hiçbir zaman sevdirememesi.
Belki kendinden korkulmuş, çekinilmiş, hatta sahte yaltaklanmalar da görmüş, fakat hiçbir insanoğlunun sıcak bir yakınlık duygusunu elde edememiştir.
Rönesans'tan bu yana geçen beş yüz yıla, "Avrupa Dönemi" dense yeridir. Bu dönemde Asya, bir ölüm dalgınlığı içindedir. Afrika'ysa yoktur. Daha doğrusu gerçek anlamıyla var değildir.