Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
DiLeK
DiLeK
@DiLeK_22
Öğretmen
Lisans
Edirne
210 okur puanı
Nisan 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Annesi ile cezaevinde yaşamak zorunda olan Barış’ın hapishane içinde ve avlusunda yaşadıklarını çocuk gözüyle çok sevdiği, özgürlüğüne kavuşan İnci’ye yazdığı mektuplardan oluşan bir kitap…İnci’den cevap gelse de gelmese de ona yazmaktan , anlatmaktan, sormaktan asla vazgeçmeyen koca yürekli bir çocuk…Anlatımı öyle sıcak ve içten ki…Barış’ın gözlemlerine, aklı başında kafasını kurcalayan sorularına, umutlarına kalbimi bıraktım…Ahhh Barışşş…
Charlie’nin çocuk ruhuyla yazdığı sevgi, dostluk , iyi kalplilik adına muhteşem çizimlerle desteklediği şahane bir eser.. resimlerini incelerken, çocuk , köstebek , tilki ve atın ne kadar farklı ama aynı ortak paydada buluşabildiklerini görmek inanılmaz keyifliydi. Charlie’nin sevgi dolu iyi kalpliliğini enjekte edebiliyor muyuz herkese? Buna gerçekten çok ihtiyacımız var…
Yazarın kendi yaşamına dair çocukluk, ergenlik dönemini anlattığı beşlemesi Neden-Kiler-Nefes-Soğuk-Çocuk…Savaş döneminde yaşamış anne babası tarafından kabul edilmeyen, ilgisiz kalan, büyükbabası tarafından büyütülen küçük yaşlarda yaşından büyük tecrübeler edinen/edinmek zorunda bırakılan bir adamın oldukça sarsıcı hayat hikayesi…yaşadığı acılarını, şahit olduğu savaşın vurucu kalıntılarını, hastalıklarını, kaybedişlerini, hayallerini,hayal kırıklıklarını, hayatından vazgeçme noktasına gelip yeniden hayata dönmesini öyle bir anlatmış ki.. onun için üzülmemeniz imkansız..Beşleme serisi “Ne yazık ki dünyaya gelen her çocuk eşit fırsatlarla doğmuyor, yaşamıyor.” diye düşündürdü beni istemsizce…
Okur Takip Önerileri
·
Puan vermedi
İnce Memed… çooook uzun zamandır Yaşar Kemal’in 32 yıllık ilmek ilmek işlediği emeği olan edebiyatımıza armağan ettiği harika başyapıtını soluksuz bir şekilde peş peşe okumak istiyordum. Söz vermiştim kendime, araya başka kitap almadan kaç günler, geceler boyunca İnce Memed ile birlikte Anavarza ovasına, Çukurova, Kozan,Yüreğir ve Adana’nın değişik isimli köylerine gerçek hayatta gidip görmesem de satırlarında görecektim her yeri… Kitap başlı başına betimlemeleriyle bir edebiyat şöleni , betimlemeler sayesinde Adana’ya,ilçelerine ve köylerine gözünüz kapalı götürdüğü için coğrafya dersi, vatansever askerleri İsmet Paşa, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, kahraman yiğitler ve hükümet yanlısı görünüp soysuzluğu elden bırakmayan kanı bozukları anlatan bir tarih dersi tadında olmuş…Memed, babasız ezilen hor görülen garip ince Memed’im… karıncayı incitmek istemezken sevdalandığı Hatçe’si , tek varlığı anası için adam öldüren, eşkiya olup zulmedenlere baş kaldıran cesur yüreklim..Kahramanlığı ile tüm ülkeye malolmuş zalimlerin hakkından gelen köyümüzün küçük çelimsiz oğlanı… kitap severin mutlaka okuması gereken bu 4 kitabın sonunda kocaman bir iyi ki diyorum , iyi ki okudum, bildim, tanıdım seni İnce Memed..
1925 yılında Paris’te yaşamış olan Blanche, toplum tarafından dışlanan, ezilen, şiddete , tecavüze uğrayan kadınlar için “Kadın Sarayı” nı kurmaya çalışan savaşçı bir kadın; diğer yandan günümüzde Paris’te yaşayan yaşadığı olay sonrasında işini bırakan ve yıllar önce kurulan” Kadın Sarayı”nda yardıma ihtiyacı olan kadınlar için arzuhalci olarak çalışan bir avukat…iki farklı dönemde tek bir amaç için mücadele eden iki savaşçı ruhlu kadının hikayesi…yine gurur duydum yenilmezliklerine, canla başla savaşmalarına, hemcinslerine sahip çıkmalarına…Kısacası kitap diyor ki “Kadın isterse bir eliyle beşiği , diğer eliyle dünyayı sallar.”
Adını çokça duyduğum yazarla nihayet tanışabildim “Dublörün Dilemması” sayesinde.. Cümlelerin altında derin manaları olmayan sıradan ve bazı bölümlerinde ağzı bozuk bir şekilde yazılmış diyebilirim. Kafanızın dolu olduğu zamanlarda kafa dağıtmak için okunabilecek , okurken sizi gülümsetecek bir kitap kesinlikle. Kitabın karakterleri , karakter özellikleri ve birbiriyle olan bağlantıları çok zekice düşünülüp kurgulanmış. Yazar zekasını burda çok iyi konuşturmuş, ben dublör Nuh Tufan’ı ve diğer karakterleri keyifle okudum. Yazarın aklına, zekasına sağlık diliyorum.
Küçük yaşta zorla bedeni, ruhu kirletilen bir kız çocuğunun dibe çöküşü, susturulması karşısındaki çaresizliği, dipte kalışı ve en sonunda aydınlığa kanat çırpışı… soluksuz okunacak bir şiir kitabı.. görsel çizimlerle desteklenmiş okurken insanı fazlasıyla üzen, insanlığından utandıran bir tarafı var, pek çok insana fazla melankolik gelebilir ama birçok kız ya da erkek çocuğunun yaşadığı bir acı olarak karşımıza çıkıyor ne yazık ki…şimdiye kadar hep sus , konuşma , ayıp diyerek dayatılan cinsel taciz, tecavüz vakaları için umut, ses olabilecek bir şiir kitabı.. susmayalım artık, bu olaylar ne yazık ki yaşanıyor , konuşulsun, yazılsın, bilinsin ve bir yaptırımı/ cezası mutlaka olsun.Herkesin bedeni de ruhu da kendine özel ve sadece istediği zaman, istediği doğru kişiyle paylaşsın güzelliklerini insan.. Rupi Kaur bir kuple ile ne güzel özetlemiş o kız çocuğunun geçmişini ve şimdiki anını…
bunca yıl ayrı düştükten sonra
zihnim ve bedenim
artık nihayet bir
—bu beden benim evim
Bir adamın gençliğinden ihtiyarlığına kadarki sürecini anlatan bir kitap. Fugui’nin yaptığı hatalarını, pişmanlıklarını, yaşamak için verdiği mücadelesini, ölmemek için çaba sarfetmesini, hayatındaki doğumları ve ölümleri bütünüyle öyle güzel anlatılmış ki… İnsan ister istemez kendisine soruyor: ölmek mi ; ailendeki onca ölüme rağmen yaşamak mı? Sanırım ben bu sorunun cevabını kendimce veremedim…yazar “Yaşamak” demiş…
Bu kitap çocukluğumdaki bir anıma götürdü beni.Anneannem ne zaman su istese mutfaktan koşarak hep ben getirmek isterdim. Suyu içip ferahlayınca da “Su gibi aziz ol kızım” derdi bana. Çocuk aklı işte aziz ne demek, aziz nasıl olunur ki.. Hemen sonrasında “su gibi temiz ol, berrak ol, kendi yolunu hep kendin bul, engel de çıksa önüne sen olmaktan geri kalma “ derdi, nasıl sevinirdim bunları duyunca..Aslında anneannem de yaşadığı büyük acılarla demlenip pişmiş bir insan özüne bakılırsa kendi sufi yolculuğundaymış meğer ben bunu yeni idrak ediyormuşum.
Okuduğum kitap da tam da bunu anlatıyor işte. Bir insanın tekamül yolculuğu mu dersiniz, sufiliğin dibine seyahat mi, fazlalıklarından arınma çabası mı ne derseniz..yazar öyle güzel sade bir dille anlatmış ki.. Şehir şehir bir seyyah ya da bir keşiş gibi ben de gezdim onlarla , Şems ve Mevlana’nın ebedi aşkını, dostluğunu alıntılarla öyle güzel desteklemiş ki aynı havayı soludum güzel anılarıyla o sokaklarda..
Kitaba adını verdiği gibi “ Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir.” diyor yazar. Öyle haklı ki..Hayat anbean yeniden yazılıyor hiç şüphesiz..O zaman biz de “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler” diyelim Mevlana gibi. Hep güzel insanlara, güzel kitaplara çıksın yolumuz
Kitabın ana teması hayat ve ölüm..Sayfa sayısı az, duygu yoğunluğu fazla…Yargıç İvan İlyiç’in hastalığı nedeniyle hayatı ve ölümü sorgulamasını ele alan bir kitap. Yazar betimlemelerini öyle canlı yapmış ki okurken siz de İvan ile birlikte ölüm döşeğinde hem hastalıktan, hem yalnızlıktan can çekiştiğinizi hissedebilir, tüm yaşamınızı sorgulayabilirsiniz.
Yazarın çocukluğunun geçtiği mahalledeki karakterlerin hüzün dolu kısa hikayeleri anlatılmış bu kitapta. Normalde kısa öyküleri çok sevmeyen ben Tarık Tufan’ın akıcı anlatımı ile anlatılan her hikayede hem gülümsedim hem de sonunda hüzünlendim. Yazar yine duygu yoğunluğunu öyle güzel yüklemiş ki kelimelerine, etkilenmemek imkansız. Her hikaye farklı bir karakter , her karakterde sizden bir parça, her parçada biraz sevgi, biraz hüzün..
Sizi etkileyen bir kitabı bitirdikten sonra bir es verebilmek için çerezlik dediğimiz kitaplara ihtiyaç duyarız ya hani.. Bu kitap onlardan biri.. çocukluğunuza , büyüdüğünüz mahalleye ait minik minik bölümlerden oluşuyor. Her bölümde sizi gülümsetecek bir şeyler yakalıyor insan..
Söyleme Bilmesinler…Bir karı-koca , üç erkek evlat ve üç gelin… tek ortak payda sevgisizlik…Annesinden sevgi görmeden büyüyen bir adam, eş de , baba da olamayan…babasından sevgi görmeden büyüyen bir kadın, eş de , anne de olamayan… bir arada görünen ama kökten ayrı yerlere savrulmuş , aynı çatı altında farklı yaşam süren bir ailenin eteklerindeki taşların dökülmesi olmuş bu kitap.. öyle akıcı bir dille yazılmış ki sayfalar akıp gidiyor ve okuduğunuz karakterin evveliyatını öğrendiğinizde acısını hissedebiliyorsunuz , hak veriyorsunuz ona taa kiii diğer karakterin geçmişi gün yüzüne çıkana kadar… yine harika bir eser çıkmış ortaya da , ben de payıma düşeni aldım, iyi ki…ama artık söyleyin bilsinler…
Bir kitabı okurken gözünüzden çok burnunuz aktif olabilir mi? Peki her şeyin kokusu var mıdır hayatta? Bir koku insana neler hissettirir? Koku insana kimleri hatırlatır?Görmediğiniz bir şeyin kokusunu aldığınızda ne kokusu olduğunu hemen anlayabilir misiniz? Peki o kokunun nereden geldiğini elinizle koymuş gibi bulabilir misiniz acaba? Bu kitapta tüm soruların cevapları var desem... Grenouille, bebek kokusu olmadığı için hor görülen ama doğuştan insana, doğaya ait tüm kokuları ayırt etme gibi inanılmaz bir özelliğe sahip bir çocuk.Her şeyin kokusunu alabilen , istenilen parfümün içeriğindeki malzemeleri hemen sayıp aynı ürünü karışımla elde edebilme becerisi, kitapta adı geçen tüm kokuların sanki burnuma gelmesi çok değişik bir duygu yaşattı bende. Ayrıca karakterin hem ruhsal hem de koku yolculuğu ise muazzamdı.Kitap kokuların dansı gibiydi resmen, finalindeki kurgusuna da hayran kaldım..
Emekli avukat Ekmel beyin aile evini satmak isteği üzerine evi görmeye gelen Derya hanımla bir süre evinde yaptığı konuşmaların geçtiği günlük şeklinde yazılmış bir kitap. Kitap aynı tarihlerde hem Ekmel hem de Derya’nın kendi günlüklerine yazdığı şekilde kurgulanması çok hoş olmuş. İki yetişkin insanın ortak paydası ailelerinde gördüğü yoğun sevgisizlik , derdini anlatacak kimselerinin olmayışı aralarında güzel sohbetin var olmasını sağlıyor. Kitabın dili de oldukça akıcı, ama insan okurken ister istemez her ikisinin de sevgisizliklerinden etkilenmiyor değil..
