Kimselere gösteremediği küçük hıçkırıklarını delişmen yürek çırpıntıları ile bastırırken kalbi giderek daha dermansız atan,günleri sayılı bir adamın kafasında demlenen çılgın bir imgeler cümbüşüydü.
Ama hiçbir yere kök salamamıştı.Etrafındakileri memnun edecek kadar uyum sağlamış ama kendisi tatmin olamamıştı.Her zaman bir huzursuzluk hissiyle altüst olmuş,daima ötelerden gelen bir çağrıyı duymuş ve aşkı bulduğu ana kadar hep dolaşmış ve aramıştı.
Gerçeklik sevdasından da kopmuş değildi, ama bu realizmi hayal gücünün yarattığı kurgularla ve güzelliklerle kaynaştırmaya çaba göstermişti.Hayatı olduğu gibi , insanın ruhunu titreten , içine işleyen her şeyiyle birlikte yansıtmak istiyordu.
Yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek ‘canlı hayata’ karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. ‘Canlı hayat’ bize adeta bir iş,bir ödev gibi görünüyor ,onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz.