Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif Parlakçı

Elif Parlakçı
@Elfparlakc
Öğrenci
13 Temmuz 1999
4 okur puanı
Temmuz 2019 tarihinde katıldı
240 syf.
·
Puan vermedi
·
26 günde okudu
Boynunun Etrafındaki Şey
Boynunun Etrafındaki ŞeyChimamanda Ngozi Adichie
7.7/10 · 109 okunma
Reklam
Nnedi'nin kakao kahvesi gözlerinin ışıldadığını, dudaklarını hızlıca oynatarak ayaklanmaların uzay boşluğunda oluşmadığını, din ve etnik kökenin sıklıkla siyasileştirildiğini, çünkü yönetilen açlar birbirini öldürdüğü sürece, yönetenin güvende olduğunu anlattığını hayal ediyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aile, soy ağacına kazınmış isimler değil, ceviz ağacından yapılmış masayı sofra yapan insanlardır.
Sayfa 201Kitabı okudu
Tüm anladıklarımı ve tüm gördüklerimi kendime saklayarak film çektiğimden, adımı kimseye ezberletemedim. Artık gençlikle alakası kalmayan bu yaşımda gecikerek biliyorum ki yönetmen olmak, gözbebeğini insanlığa açmak demektir. Gördüğümü nasıl ve niçin gördüğünü anlaşılır kılmaktır. Benim bunu yapmaya aslında yüreğim hiç olmamış. Kendi gözümü kendine açmış da çekmişim onca filmi. Hicaz doğru dermiş, ben hiçbir şeye emek harcamamışım.
Reklam
İçinde çok duranın konuşma biçimini yadırgarmış diğerleri.
Kızsan, sussan, dinlesen, baştan baştan yorumlasan da Haziran'da soru tükenmez. '' Ya şöyle yapsaydım? Ya böyle yapmasaydım? '' diye öykü üstüne öykü kurar geçmişten. Halbuki geçmişin öyküsü tektir. Mühim olan öyküyü kimin ağzından dinlediğimiz. Her öykücü gerçeğe feleğini şaşırtır. Ne hikmetse, yine de gerçektir, her öykücünün anlattığı.
Senin yüreğinin insanlığına yaraşır daha kimlerin kimlerin şu koca dünyada var olduğuna bir ikna olsan... Dünyayı yeniden çizsen... O en sevdiğin, sana en yaraşan renklerle sil baştan tanımlasan dünyayı... Bağrına bassan babanı... Aldırmasan soframıza getirip oturttuğu kadınlara... Kendi yerini karıştırmasan... O da öyle ayakta durabiliyor Haziran, ne yapalım? Sen nasıl böyle Haziran oluyorsan, ben nasıl böyle Edibe oluyorsam, o da öyle Hicaz oluyor. Anasının kuzusu Hicaz... Kuzusunun babası Hicaz... Yaşamak delisi oğlum benim. Keşke biraz babana benzesen Haziran... Kime benzedin sen böyle bilmem ki...
Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontma için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.
Bir insan yüzüne doğuştan gelip oturmuş gülüş, üzülüş, düşünüş gibi şeylerin hiç uçmaması lazım. Uçtu muydu, sanki kişi ölmüştür. Yalnız ölünün yüzünde mana yoktur.
Reklam
Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı. Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi.
İmam da amma uzattı be abi. Kendini gösterecek ille de. Ulan bu adamın şorolo olduğunu bilseydin böyle uzun uzun okur muydun gene? İmkan yok. Herif öyle böyle ama cenazesi güzel oldu bak! Hakiki üzülenler gelmiş. Beğendim diyorsun. Beğendim. Darısı başına diyorum İsmail o zaman. Siktir lan. Temenninin de bokunu çıkarma be abicim! Ölümle dalga geçilmez. Allah alıverir valla canımı hazır mezarlıktayken. Burada ölsen seni buraya gömemezler ki oğlum. Yer yok. Şeref torpil koyup bulmuş burayı. Doğru diyorsun.
Sayfa 151Kitabı okudu
Babam aynı hafta içinde birkaç defa aynı ödevi yapıp yapmadığımı sorardı. Onun için önemli olan alacağı yanıt değildi,tıpkı annemin okulda günümün nasıl geçtiğini sorması gibi. Soruyu soran da kendisi değildi zaten, üstlendiği roldü, bunu ne kendisi istemiş ne de ona soran olmuştu, bir çocuğun ödevlerini yapmasının daha doğru olacağına dair inanışı içselleştirmişti sadece.
Bu sözcükleri söyleyerek, sonsuza dek silinmeyecek bir stigmata kazıdılar bedenime, Yunanların toplum için tehlike arz eden sapkın bireylerin bedenlerine bıçakla ya da kızgın demirle kazıdıkları şu işaretlerden. Çıkarması mümkün değildi artık. Şaşkınlıktan kalmıştım olduğum yerde, ilk defa duyduğum bir şey değildi oysa. İnsan hakaret duymaya asla alışamıyor.
En anlaşılmaz olanı, dünya tarafından dayatılan normlara ve kurallara uymakta zorlananların bile - bir erkeğin asla ağlamaması gerektiğini söyleyen senin gibilerin- başkalarını bu kurallara uydurmak için deli gibi çırpınması. Bu durum, bu çelişki canını yakıyor muydu? Bir erkeğin asla ağlamaması gerektiğini söyleyip duran sen, ağlamaktan utanıyor muydun? Bak sana ne söyleyeceğim: Ben de ağlıyorum. Hem de çok. Sık sık.
Bana kafayı takan oydu. İlk kocamdan yeni boşanmıştım o sıralar, yakayı kurtarmayı nihayet başarmıştım ve çok daha mutluydum öyle, erkeksiz. Kadınlar, erkekler olmadan daima daha mutludur. Ama baban ısrar etti. Bir kere bile çiçeksiz ya da çikolatasız gelmedi. Ben de boyun eğdim sonunda. Boyun eğdim.
Reklam