Aşk, insanı açtığı yarayla sınar. Karşına iki engel çıkarır, biri kendinde diğeri onda... Bu ikisini aşmadan, hakiki aşka varılmıyor. Aşk yarası, aşkın pusulasıdır. Yaraya değil, yarayı açana değil, yalnızca aşka bak!
Noksanlarını ve hatalarını bilmeyen ya da onlarla yüzleşmek istemeyen kimselerin ortak özelliğidir kibir. Hakikatten habersiz olmaktır.
Mevlana’nın dediği gibi: “Kibir, kendisinden habersiz, kendini bilmeyen insanm durumudur. Tıpkı güneşten haberi olmayan buzun kendini bir şey zannetmesi gibi...”
İnsan varoluşunun ve ilişkilerinin hakiki temeli aslinda kişilikte yer alır. Her ne ki ararsan kendinde ara.. Değerli olan O'dur. Senin içindedir ve bulmak icin "gerçekten bakman" gerekir...
Değişimle birlikte, olayları,insanları ve hayatı farklı algılayan ve faklı yorumlayan insan,aynı zamanda öğrenme sürecine dair de bir farkındalık yaratır.
Üstadım bugün, hepimizi derinden etkileyen o yakarışın son bölümünü okumuştu. O yakarışı dinlerken, sanki bütün cümleleri beni -özellikle de elmas vesilesiyle yaşadığım hâlleri- anlatıyordu. Bir kez daha, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, her şeyin Allah'ın planı dâhilinde kusursuz bir şekilde işlediğini, derdi veren Allah'ın, eninde sonunda mutlaka çözümü gönderdiğine tanık olmuştum. Hastalığı veren Allah, sonunda şifayı da ulaştırıyordu. Darlığı veren Allah, sonunda genişliği de veriyordu. Bizi bir süre nefsin karanlığında bıraksa dahi, sonunda dünyamızı kendi nuruyla aydınlatıyordu.