Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elo

Şüphe yok ki, kırâat ve zikirden maksud olan hamdetmek, övmek, yalvarmak ve duâ etmektir. Burada muhâtap olan şüphesiz Allah'tır. Kalbi gaflet perdesi ile kapalı olduğu halde, mânen Allâhu Teâlâ'yı görüp müşâhede etmeden ve muhâtabından gafil olarak yalnız âdet hükmü ile dilini hareket ettirmek, kalbi cilâlandırmaz.
Reklam
Nereye sürüklüyorlar bizi...niye buna zorluyorlar? Niye beni yaşamaya zorladıkları hayatı yaşadım diye cezalandırmaya çalışıyorlar?
Kimi zaman başkasının adaletindense, kendi inandığına sığınmak yeğdir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan, Tanrı'yı yok sayanların arasında yaşayınca umutsuzluğa kapılıyor. İnsanı yoran, pelteleştiren bu oluyor belki.
Tanrı, insanları her yönden sınayıp denetliyor. Ben onları toprağa bağlamak istedikçe, onlar hem benden hem topraktan nefret eder oldu. Sonunda ikisi de terk etti bizi. Bilirsen, bu da Tanrının başka bir sınaması insanı. Hırslı biri değildim ben. Ama Tanrının varlığına aldırmayan insanların yaşadığı yerde, eninde sonunda seni de hırs bürüyor, gittikçe daha çok edineyim diyorsun, gittikçe daha çok.. sonunda, kendi etini, kendi kanını da yiyip tüketiyorsun.. bunu anlarsan eğer, böyle oluyor.Kendi çocukların sana karşı çıkıyor. Seni korumakla görevli olanlar sana kurşun sıkıyor.
Reklam
Bir başka önemli konu, "toplumsal cinsiyet eşitliği" sloganı altında kadın ve erkek farkını ortadan kaldırma sistematik projesidir. Kadın ve erkeğin doğuştan gelen anatomik, biyolojik,davranışsal ve başka birçok kendine has farklılığı olduğuna yukarıda değinmiştik. Bu farklılıklar ve beraberinde getirdiği sosyal roller, kadını erkekten üstün ya da erkeği kadından üstün yapan veya onları çeşitli haklardan mahrum bırakan farklılıklar değil, aksine, birer çeşitlilik ve zenginliktir. Birçok tartışma ve anlaşmazlık, kadın ve erkeğin eşit olmamasından değil, aksine, kadınların kadın gibi olmamasından, erkeklerin ise erkek gibi olmamasından kaynaklanıyor. İlişkilerdeki, aile kurumundaki roller ve mesuliyetler arasındaki net çizgiler her geçen gün flulaşıyor. Tüm kadim değerleri alaşağı eden yeni paradigmanın ve ona çanak tutan medyanın yutturduğu yeni erkeklik ve kadınlık kalıpları büyük oranda çoktan benimsenmiş olsa da bu paradigmanın da içindeki birçok kadın, "erkek gibi seven, gerçek ve samimi bir bağ kurabilen, sahiplenen, korkusuz, olgun, sözünün eri, sadık" bir erkeğin yokluğunu hissediyor.Keza erkekler de kadınların bencilliğinden, tutarsızlığından veya hoşnutsuzluğundan yakınıyor. Bunlar basit serzenişler değil.Küresel çapta artan narsisizm ve bireyselleşme, maalesef, birini sevebilmeyi ve onunla bağ kurabilmeyi engelliyor.
Terbiye konusunda yaptiğımız en vahim hata, biz psikolog ve psikiyatrların kışkırtması ile, gelişim sürecinin her aşamasında çocuğa karşılığıni vermeden her şeyi alabileceği izlenimini vermemizdir. J. Twenge Ben Nesli kitabında, bütün ayrıntları ile bu hatayı ve sonuçlarını açıklar. "Aman çocuğun üstüne varmayın yoksa travmatize olur, dengesi bozulur diye, belki dee insanlik tarihinde eși benzeri olmayan bencil, her şeye layık olduğunu ve her şeyi hak ettiğini zanneden, umursmaz bir nesil yetiştirdik. Çocuktaki bütün rahatsızlıkları anne babaların hataları üzerinden açıklamaya çalıştık ve ebeveynlere hak etmedikleri oranda suçluluk duyguları yükledik. Yanlıs anlamayalım; sevgi vermeyelim, anlayış göstermeyelim demiyorum, başka bir tutumu anlatmaya çalışıyorum. Ve bu tutum neticesinde çocukları âdeta kötürüm buraktık; otuz-otuz beş ve hatta daha ötesi yaşlara geldikleri hâlde baba parası yiyen, istedikleri olmadığında öfke krizlerine giren, mutsuz ve kaygılı bir nesil ortaya çıkti.
Ve bir Müslüman, antisemitist yani Yahudi düşmanı olamaz.Çünkü yukarıda da açıkladığımız gibi, İslâm her insanın asli saflığına ve insanlar arasında olabilecek üstünlüğün ırka dayalı olmadığına; esas üstünlüğün takva ile, bütün varlığa karşı taşınan sorumluluk bilinci ve adaletle orantılı olduğuna işaret eder. Ayrıca İsrailoğullarına gönderilen bütün peygamberler ile Hz. Musa [as] ve Hz. Harun [as], Müslümanların da peygamberidir ve hatta Müslümanlar çocuklarına onların adlarıni verirler. Daha da ötesi, Yahudiler özellikle biz Türklerden hiç kötü muamele görmemişlerdir; tam tersine yukarıki bölümlerde açıkladığımız gibi, İspanyol engizisyon zulmünden kaçan Sefarad Yahudileri Avrupa'da sığınılacak yer olarak Osmanlı Devleti'ni bulmuşlar, din hürriyeti yaşayıp ticaret yapıp zengin olmuşlardır. Türk goyim'lerini Alman Nazi goyim'lerine benzetemezsiniz.
Genel manada insanlığa yönelik hakaret derecesine varan küçümsemenin hakir görmenin arka planını belki Haham Menachem Mendel Scgneerson'ın Yahudiler ve biz goyim(yahudi olmayan)ler arasındaki farkı açıklayan şu sözlerinden anlayabiliriz: "Bir insanın yalnızca daha üst düzeyde olduğu derin bir değişim üzerine konuşmuyoruz aksine tamamen farklı türlere ait bir durum var bir Yahudi insanın bedeni dünyanın tüm uluslarının üyelerinin bedeninden tamamen farklı bir niteliktedir Vücudun iç kalite farkı o kadar büyüktür ki bedenler tamamen farklı türler olarak kabul edilmelidir. Onların bedenleri beyhudedir. Ruhla ilgili olarak ise daha da büyük bir fark mevcuttur. İki zıt ruh türü vardır Yahudi olmayan bir ruh üç şeytani katmandan gelirken, Yahudi ruhu kutsallıktan gelir. " Evet 'seçilmiş kavim' olma narsisizmi böyle bir zavallılıktır.Bu görüşe inanan ve aslında her insan gibi asılları kutsal olan Yahudi kardeşlerimiz kendilerini bu sebeple bütün insanlıktan soyutlar yalnızlığa mahkum eder ve neticede kendi hahamlarının doktrinlerinin kurbanı olurlar.
Materyalist paradigma, kendi dini ile kavgalı, yitirdiği tevhidi aklında bulacağı ümidini taşıyan Avrupa medeniyetinin bir yol kazasıyken biz bu kazayı hiç sorgulamadan kabul ediyoruz.
Reklam
HEKATON ( ELLİ BAŞLI VE YÜZ KOLLU CANAVAR)
Her elin kurcaladığı başka bir yön... Biri yuvalardaki çocuklarımızın başını okşuyor, bir diğeri okullarda değerlerin yeniden yapılanması, yani terbiyeyi ortadan kaldırmak için eğitim seminerleri veritor, bir diğeri babaya ve aile otoritesine karşı isyanı teşvik ediyor, bir diğeri "bakın ben ne erkek ne kadınım, siz de benim gibi olan" diye makaleler yazıyor, bir diğeri "yaşasın eşcinsel hakları" yazılı pankartlar taşıyor, öteki gül gibi kızlarımıza testosteron enjeksiyonu yapıyor, göğüslerini ameliyatla alıyor, oğullarımızın cinsel uzvunu kesiyor, bir el Hollywood, Netflix ve Disney Channel için seneryolar yazıyor, diğeri rüşveti seven politikacıların yan cebine bahşişler sıkıştırıyor, bir diğeri kendine uygun yargıç bulduğunda yasalar çıkarıyor. Evet böyle anonim bir canavarla tango yapıyor, koyun koyuna yaşıyoruz. Abartmıyorum çünkü o ellerdeki parmaklar aerık bizim parmaklarımız yerine geçmiş, kendi başına buyruk bir şekilde, istediği yeri tıklayarak bizi istediği yere götürüyor.
Sayfa 170
Peki bizim bu yazdıklarımızı aklı başında olan bütün psikologlar ve psikiyatristler bildikleri halde neden karşı çıkmamış, sessiz kalmış ve birkaç istisna dışında hala sessiz kalmaya devam etmektedir? İşte bu sessizlik KÜRESEL ÇAPTA GERÇEKLEŞEN BİR GÜDÜMLENME VE BASKININ KANITIDIR. Şahit olduğumuz bu süreç otonom, bağımsız bir bilimsel sapma değil, artık anlamaya başladığımız büyük oyunun sadece bir parçasıdır.
Peki ne olur da neredeyse her şeyiyle eksiksiz bir cinsiyet sistemini yaşamaya hazır doğan insan, çeşitli hayat dönemlerinden birinde ve sonrasında mevcut cinsiyetine karşı hoşnutsuz hissetmeye ve uyumsuz davranmaya başlar? Bu, şimdiye kadar ancak psiko-gelişimsel süreçte bazı şeylerin ters gittiğiyle veya kimlik ( ve cinsel kimlik) gelişimini sağlayan temel unsurların yetersizliğiyle açıklanabilirdi. Şimdiki tabloya baktığımızda ise medyanın erotize edilmiş hemcins ilişkileri teşvik edici tesirini, inteenet pornosunu ve ardı arkası kesilmeyen beyin yıkamaları da buna dahil etmemiz gerekir.
"Kadın Nedir?" belgeselinin yapımcısı Matt Walsh'ın özellikle dikkat çektiği, spor müsabakalarında artık trans kadınlar ile kadınların birbirleriyle aynı kategoride yarışabilmesinin,sonuçları trans kadınlar lehine ciddi şekilde etkilediği gerçeği çok çarpıcıdır.
Sayfa 161
83 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.