Sen toprağa tohum atarsan başak verir, buğday verir, ekmek verir, yaşam verir. Sen toprağa top güllesi atarsan da ölüm verir, acı verir, kan verir ve daha önce verdiği ne varsa onları senden bir bir geri alır... Şakası yoktur Toprak Ana'nın...
6. Sınıf öğrencimin elinde görüp okumaya talip olurken sonunda bu denli karmaşık duygular içerisinde olacağımı bilemezdim tabi.Hayatın gerçekleri deriz ya hani ,bu seferki gerçekler boğazınızda yumru olarak kalıyor.Yutamıyorsunuz…
Tam İsrailin Gazzeye zulümler yaptığı bi zamanda okumam beni bi hayli etkiledi.Diğer kitaplarını okuduğumda ruhumun paramparça olacağını bilmeme rağmen kalemi bu kadar kuvvetli bi yazarla tanışmışken bırakmak istemem tabi..
Cengiz Aytmatov, Toprak Ana romanında erkekleri askere alınan bozkırın ortasındaki bir Kırgız köyünde geride kalanların çektiği sıkıntıları anlatıyor. Eldeki yetersiz yiyeceğin muhtaç olandan başlanarak dağıtılması, dört gözle beklenen hasat zamanları, umutların hasat zamanına ertelenmesi, savaş yüzünden ürünün hemen hepsinin merkezden istenmesi, boşa çıkan umutlar, yine açlık, sefalet, bir yandan cepheden gelen ölüm haberleri, umutsuz bekleyişler, savaşın uzun sürmesi üzerine aşağı çekilen cepheye çağrılma yaşı, anaların evlatlarını bir bir askere göndermesi, ayrılıklar, gözyaşları... Yani tek kelimeyle ve bütün zulmetiyle; savaş. Cengiz Aytmatov, o her zamanki berrak ve akıcı üslûbuyla bizleri, adeta insanları öğütür gibi harcayan savaş düzeneğinin yarattığı trajedilerle sarsıyor