Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Jean Valjean

Jean Valjean
@Funghuu
Türkçe Öğretmeni
Lisans
Ayvalık
1 Ocak 1987
374 okur puanı
Ağustos 2017 tarihinde katıldı
İnsanlar ekseriyetle böyledir; zihinlerinde bir şeye karar verir, sonra ona, doğru olup olmadı ğını sorgulamadan inanırlar.
Reklam
Karadan ayrılmak için denize çıkmak gerekir; ama denizde olduğumuzun tadına varabilmek için de denizden karaya bakmak esastır. Öldüğümüz için mi hayata bakıp duruyoruz yoksa? Yaşasak ölüme bakardık.
Yalnız kaldığında benliğinin farkına varan çocuktan daha güzel gülen veya daha güzel poz verip konuşan çocuk yok.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kimse bizi zorlamadığı hâlde bizim için iyi olduğunu bildiğimizden dişlerimizi fırçalıyorsak, bizim bildiğimizi çocuk da biliyorsa, serbest bırakıldığında onun neden kendisi için iyi değil de kötü olana yöneleceğine inanıyoruz? Çocuğun içinden geldiği için değil de baskıdan dolayı o ya da bu şekilde davranmasını sağlamak, kısa vadede sonuç veriyor gibi görünse de otoriteye göre hareket eden bireyler doğuruyor.
Mesnevideki eşek hikâyesini belki bilirsiniz. Kuyuya düşen eşeğin kurtulamayacağına karar verir ve eşeğin üzerine toprak atarlar. Eşekse üzerine atılan her toprakla silkinir ve toprağın üzerinde yükselir. Sonunda kuyu kapanır, üzerine atılan toprakla savaşmayan ama silkinmekle yetinen eşek, yukarı çıkar. Her sorun, çözümünü de içerisinde taşımaktadır. Hatta bizim “sorun” adını verdiğimiz şeyler, çözümün kendisidir.
Reklam
İnsanların, gerçekten övünebilecekleri bir şeyleri olmadığında ülke, ırk, milliyet, futbol takımı gibi sahte aidiyetleri idealize ettiği doğrudur.
Kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe verilmez ve bir erkek bir kızı almaz, (almak-vermek) bu tabirler kadını kıymetten düşüren, ona ahkar (en hakir) mahiyeti veren şeylerdir ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarından çıkarmalıdır; bilmelidirler ki iki cins birbiriyle hayatlarını birleştirirken yuvaya getirdikleri aynı kıymette şeylerdir ve koca mal sahibi değil, ortak, hayat ortağı demektir.
dünyadaki bütün kitaplar bir araya gelseler, yeryüzünde bir çocuğun incindiğini hiç kimsenin fark etmemesinden daha önemli olamazlar. Bu, tabii ki, başka şeyler için de geçerli bir durum.
Bize öğretilen güç değerlerinin tamamen sahte olduğunu, aslında özgür olduğumuzu, çıkarmak için savaştığımız prangaların gerçekte hiç var olmadığını anlayamadığımız sürece, ister karşı çıkalım ister sevelim, içimizde kök salmış Anne ve Baba yerine koyduğumuz kendi Efendi'lerimizi yaratmaya, severek ya da karşı çıkarak onları yeniden ve yeniden yaratmaya, güçlerini pekiştirmeye devam edeceğiz.
iyi bir şeyler için birilerinin ya da bir şeylerin "feda edilmesi" gerektiği düşüncesi, kötülüğün en yaygın kaynağıdır. Anne-babalar da, "Evet, çocuğuma bu yasağı koymak, şuna izin vermemek vs bana da çok ağır geliyor. Ama çocuğumun iyiliği için bunu yapmak zorundayım:' derken aynı kaynaktan besleniyorlar. Bütün kötülükler, iyi niyetle yapılır. Bir şeylerin "feda/ kurban'' edilmesi gerektiği düşüncesi, feda etmedeki kötülüğü görebilmemizi engeller.
Reklam
insana zarar veren, onu hasta yapan geçirdiği üzücü olaylar değil, bu olaylar sırasında çektiği acıdan bahsedememesi, onu dile getirememesi, öfke, hiddet, üzüntü, çaresizlik gibi duyguları göstermesinin ve yaşanmasının yasak olması karşısında duyduğu ümitsizliktir . . . . Ana-babaları, çocuklarını hasta eden şeyin çektikleri acı değil, acının bastırılması olduğu gerçeğiyle sürekli yüzleştirmeliyiz.
Her hazine, her yetenek, ger çekleşmek ister; her kapasite, eyleme dönüşrnek ister. Bizim yapmamız gereken, kendisini gerçekleştirmek isteyen çocuğu ve yeteneği bastırmak değil, ona destek olmak, eyleme dönüşrnek isteyen kapasitenin önünü kapatmak değil, açmak olmalı.
Çocuğun yeteneklerini, kapasitesini, çocukta değerli olan ve büyümek, gelişmek isteyen her şeyi, geliştirmek yerine hep birlikte güdükleştiren, baskılayan bizleriz. Çocuğunuzun bir Edison, Madam Curie, Nietzsche, Dostoyevski olmadığını, onun önüne geçen şeyin bizzat sizin "anne-babalığınız" olmadığını nereden biliyorsunuz?
İnsan sevdiği birinin değişmesini neden istesin? Biri bana eşimin "olumlu yönleri"ne dair bir laf etse bu beni hakikaten rencide eder; çünkü bu, dotaylı olarak, eşimin sevilecek olumlu tarafları ve katlanılacak olumsuz tarafları olduğunu söylemektir. Halbuki, sevdiğim eşim, benim için bu haliyle mükemmeldir, tam da olması gerektiği gibidir; olumlu ya da olumsuz yönler içermez. İnsan, gerçekten sevdiği birinin tırnağının ucunun bile değişmesini istemez. Peki değiştirmeye çalıştığımız çocuğumuzu, hatta biteviye değiştirmeye çalıştığımız çocuğumuzu, nasıl gerçekten seviyor olabiliriz?
Alice Miller'a göre, eğer Hitler babasına duyduğu nefreti bilinç düzeyinde hissedebilseydi, başka bir insanı ya da koca ulusu yok etme ihtiyacı duymazdı.
1.102 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.