Bir hazinedir Türkçe
Oysa Türkçe son derece yetkin bir şiir dilidir. Müthiş bir anlatım gücüne sahiptir. Bazen bizim halk türkülerimiz öyle şeyler söyler ki, ne William Shakespeare’e değişirim ne de başka bir şaire. Ama ne yazık ki ilgilenen yok. Türkiye’de de yok. Bizim gençlerimiz, pop şarkıcılarımız, hangisi halk şiiri biliyor, hangisi o müthiş zenginlikten yararlanıyor? Üç yüz kelimelik bir uydurma dilin içinde dönüp duruyorlar.
ümitsiz hastalıkların, mukadder felaketlerin son bir ilacı vardır: Tahammül ve tevekkül. Elemlerde bir giz, şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara karşı daha az zalim olurlar.”
Romanlar mahzun insanı; omuzları çökmüş, gözleri sönmüş, hareketsiz ve sessiz bir insan diye, yani daha açıkçası bir miskin şeklinde tasvir ederler.
Bende daima bunun aksi olmuştur. Ne zaman derin bir üzüntüye kapılsam gözlerim parlar, tavır ve hareketlerim neşelenir, içim içime sığmaz olur. Dünyayı hiçe sayıyormuşum gibi kahkahalarla gülerim, türlü gevezelik ve delilikler yaparım. Bununla beraber, öyle sanıyorum ki yakın kimsesi ve başkalarına açılmaya kabiliyeti olmayan insanlar için bu daha iyi bir şeydir.
Kitaplar bize ne tür eşekler ve aptallar olduğumuzu hatırlatmak içindir. Kitaplar, tören alayı büyük bir gürültü içinde caddede ilerlerken, Sezar’ın kulağına, ‘Unutma, Sezar, sen de ölümlüsün,’ diyen pretoryen muhafızlarıdır. Çoğumuz dünyayı dolaşıp herkesle tanışamayız, bütün şehirleri göremeyiz. Bunun için zamanımız, paramız ve bu kadar çok arkadaşımız yoktur. Aradığın şeyler, Montag, dünyada, fakat vasat bir insan için onların yüzde doksan dokuzunu görmenin yolu kitaplardan geçer.
Bu kitap mikroskop altına girebilir. Camın altında sonsuz bir bollukla geçen bir yaşam bulursun. Ne kadar çok gözenek olursa, bir yaprak kâğıt üzerine her santimetrekare için doğrulukla kaydedilmiş yaşama ilişkin daha çok olur ve sen daha çok “yazınsal” olursun. Neyse, bu benim tarifim. Ayrıntıyı anlatmak. Yeni ayrıntıları. İyi yazarlar yaşama sık sık dokunurlar. Ortalama yazarlar üstüne hafifçe dokunup geçerler. Kötü olanlar ona tecavüz edip, leşini sineklere bırakır.
Okullardan araştırmacılar, eleştirmenler, bilginler ve simgesel yaratıcılar yerine; koşucular, atlamacılar, yarışçılar, aylaklar, açgözler, kapkaççılar, uçucular, yüzücüler çıkınca ‘entelektüel’ sözcüğü de hak ettiği üzere bir küfür haline geldi.