İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...
Eğer kendimizi sevmenin kolay olduğuna inandırmaya çalışmaktan vazgeçer ve sürekli sevgiden bahseden ama içinde çok azını barındıran bu toplumda yalancı maskeleri bırakacak kadar yerçekimi olursak, sevmeyi öğrenmek de sağlam temeller üzerinde gelişecektir.
İçlerinde yalnızlık ve boşluk hisseden iki insanın, sözcüklere dökülmeyen bir anlaşmayla yakınlaşıp birbirlerinin yalnızlık çekmesini önlemeye çalışmaları az rastlanan bir olay değildir.
Dikkat edilecek tek husus, sürekli ilgi ve bakım arayanların aynı anda başkaları üzerinde baskı kurmayı istiyor olmalarıdır.
Birey kendini ellerine teslim edecek birilerinin peşindedir.Neyseki terapistin "Tanrı" olmadığını kanıtlamak zor bir iş değildir ve hasta bunu anlayınca korkuya kapılmaz.Birey kendisiyle kavga etmeyi keser ve şu soruyu sorar "Beni otoritenin kucağına iten ne?" "Hangi sorunumdan kaçmaya çalışıyorum?"
Kişinin ısrarla yüzleşmekten kaçındığı nefret ve öfkenin en ciddi zararlarından birisi de bireyin kendine acımasına zemin hazırlamasıdır. Kendine acıma nefretin "muhafaza edilip korunmuş" biçimidir.Kişi nefretini içinde besleyip büyütebilir, kendine acıyarak psikolojik dengesini yerine oturtmayı arzulayabilir; çok dertler çektiğini düşünüp kendini rahatlatmak ve teselli etmek isteyebilir.
...çatlak kapanmaz, boşluk dolmaz; uğraşıp durur kişiler, kendileri de birer çatlak, birer boşluk olana dek [...] Oysa, önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu olduğu gibi yüklenebilmekti.
"Icleri doldurulmus insanlar" ne kadar birbirlerine yaslanirsa yaslansınlar hep yalniz olmaya mahkumdurlar çünkü "ici bos" insanların onlara sevmeyi öğretebilecek bir dayanakları yoktur.