Zira sınıflı toplumlarda işçilerin ve yoksulların diyelim her tür kötülükle ( yani aklınıza gelebilecek her türden taciz, tecavüz, hırsızlık, kumar, ayyaşlık, eşe karşı şiddet vb. ile) özdeşleştirilmesi, burjuvazinin ve orta sınıfların varlığının manzarasını, doğal arka planını oluşturur. Diyelim bir tecavüz taciz, olmadı herhangi bir düzenbazlık vakası varsa bunu yapan mutlaka bir işçidir, olmadı yoksuldur, hatta daha da ötesi, olsa olsa en düşük ücreti alan, örgütsüz, hatta belki göçmen işçilerdir bunlar. Çok açık biçimde yapılmadığı müddetçe doktor, avukat, profesör vb'nin bunları yapacağı düşünülmez zira. Benzwr biçimde , işçiler "işten kaytarırken" yöneticiler ya da amirler "dinlenmek için izin alır"
Sonraları özgün müziğe "müzikal cevap" da verildi ama cevap yine Unkapanı'ndan geldi: Kentli orta sınıfların, yarı aydınların ve "maksat rap olsun" diyenlerin kaseti Vitamin.. Kent değerlerine ısınıp " Aman bizi kıro sanmasınlar" derdine düşenler için, "İstanbul mahvoldu, her yana magandalar doldu" şikayetlerine bir de çiğköfte espirisi ekleyince aydın olduklarını zannedenler için, ikinci ligde mücadele eden uçuklar için birebirdi bu kaset
"Altı ay önce burada, Berkeley'de de bir dükkan açtiniz"
"Evet"
"Dikkat ettim de o gunden bu güne üç küçük bakkal iflas etti. Bunun sebebi siz misiniz?"
"Bizim karşimizda şansları yoktu."
"Neden"
"Bizim sermayemiz daha büyük. İsletme ne kadar büyükse israf o kadar az, verimlilik o kadar yüksektir"
"Ve sizin dükkanınız üç küçük bakkalın karini yutuyor. Anliyorum. Peki, söyler misiniz, o üç bakkalın sahiplerine ne oldu?"
"Biri bizim nakliye arabalarımızdan birini sürüyor. Digerlerine ne oldu bilmiyorum"
Yaşam sanatı hayatın her iki yanıyla da geçinebilmeyi gerektirir; sadece pozitif olanla, hos ve haz dolu olanla değil, negatif olanla, nahoş ve acı verici olanla da baş edebilmeyi...