Evlilik, tatlı hanımefendi, porselen takımların desenlerini adamın yüzünden daha çok gördüğün bir münasebettir. Benim ise, şükür ki, her zaman porselen takımlardan daha heyecanlı şeyler oldu hayatımda. Çin porselenlerinden daha desenli adamlar!
“Başka kadınların çaresizliklerine öfkelenen kadınlar muhakkak kendi çaresizliklerine öfkeleniyordur Maryam Hanım. Senin neyin var böyle? “ gibi bir soru sormak için epey cesaret gerekiyordu. “Eğer bir kadının kendinden sakladığı bir şeyi ortaya çıkarmak konusunda bu kadar yılmaz bir kaşif isen muhakkak kendinden sakladığın bir kadın var içinde” demek için ise akıllıca cümleler kurmak gerekliydi.
Benim gibi bir kader sillesiyle gözden düşenler... Gözden düşenler, yelkenliler gibidir, bahtları bir rüzgara bağlıdır. Hanımlar... Bazen rğzgar esmez. Esmedi mi esmez yıllarca. İnsanı en çok kendini hayal kırıklığına uğratmak mahveder.
Sevgili hanmlar... İnsan, o da eli iyi gelmişse, hayatta kendini bir kere bütünüyle görür. Ömrün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da ondan kaçmakla.
Memlekette, beni de işten attıran kirli siyasi kavgayı bırakıp geldiğim için, kendi sümüğünün tadını keşfetmiş bir çocuk gibi salyangozum. Hiç bilmediğim ve aslında hiç de merak da etmediğim bir memlekette bir otel odasına kapanıyorum. Kavgadan vazgeçmiş bir sokak köpeği gibi hafızasızım.
Vaktiyle dövülmüş olduğu için, sıra ona gelince haklı olarak döven bir çocuk var kafasının hareketinde. Kendini affediyor sağa sola sallayarak başını. Zalimler kendi zulmünü nasıl büyük bir şefkatle affederse öyle.
Bütün hayatlarını bir arada geçirdikleri en yakın arkadaşlarını dahi aslında tam olarak tanımıyorlar. Ne şehirleri ne insanları tanıyoruz. Birbirimizin dünyasına girip çıkıyoruz, ama yaptığımız tek şey turistik gezi.
Bu kötü mü? Ben kimseyi hayatıma dahil etmek istemem açıkçası. Tanımasınlar beni, dünyamda ne olup bittiğini bilmesinler.