Aslında özünde ne kadar bencilce bir istek bu, değil mi? Ama insanoğlu böyle işte. Ben de öyleyim, sen de. Biri tarafından sevilince en güzel kendimizin sevilmesini isteriz. Başkası vız gelir insana.
"Ben o şeye sahibim" cümlesi o nesneye sahip olmak açısından "ben"in (öznenin) açıklanmasına yarar. Bu durumda "ben" sözcüğü özne olmaktan çıkar ve "ben", "sahip olduğum o şey" ile özdeşleşir. "Ben, benim" sözünün anlamı da, "Ben o şeye sahip olduğum için benim" özelliğini kazanır. Burada "o şey" kendi gücüm ile denetimim altına aldığım insanların ve nesnelerin tümünü göstermektedir.
Maddesel tarafını bir kenara koyduğumuzda sevdiğimiz birisine "ben sana sahibim" demek "ben sana sahip olduğum için benim" , "sen varsın diye kendim olabiliyorum" demenin ne güzel şeklidir, değil mi? Bazen "sahip olmak" ilkesi bile özünde insana "olmak"ı bahşetmiyormu?
"Kendime bazı şeyleri dert ediyorum" yerine, "Bazı sorunlarım var", demekle, öznel deneyi, benim dışımda olan ve benim sahip olduğum bir nesneye dönüştürmüş oluruz. Deneyi yapan "ben" , yerini sahip olduğum "o şeye" bırakmıştır. Kişinin duyguları sahip olduğu şeye dönüşmüş ve bir sorun oluşmuştur. Sorun bir nesne olmadığı için, benim ona sahip olmam düşünülemez. Buna karşılık sorun bana sahip olabilir. Başka bir deyişle, ben kendimi bir "sorun" haline dönüştürdüğüm için , yarattığım bu benim dışımdaki nesne, beni belirlemeye, bana sahip olmaya başlamıştır. Bu tür bir konuşma, toplumdaki gizli ve bilince çıkmamış yabancılaşmamın açığa vurulmasını sağlamaktadır.
Bir dərdə sahib olmaqla, nə isə bir şeyin dərdini çəkmək arasındakı fərq. Sahib olduğumuz şeylə bütünləşirik, o artıq bizim parçalanmaz bir kimliyimizə çevrilir. Hətta universitetdə oxuduğum dönəmlərdə 'bir dərdə sahib olmaq' çox məşhur qavram idi. Elə o vaxtdan bu analizi özüm müşahidə edib başa düşə bilməmişəmmiş.