Eski Yunan tarihine ve özellikle kendisi için bir model olarak gördüğü Büyük İskender'in hayatına oldukça meraklı olan Fatih; her gün Flavius Arrianus'un "Anabasis of Alexander the Great" adlı eserini okutturuyordu.
Tanpınar, "Biz evvela kelimeleri öğreniriz" der, "sonra yaşadıkça teker teker manalarını öğreniriz." Bir kelimenin zihinde yer alması onu bilmek anlamına gelmiyor; onu esas yaşadığımızda bilebiliyoruz.
Başarısızlık korkumuzun en büyük kaynağı "el âlem ne der", "ele güne karşı rezil olmak" gibi sözlerle ifade ettiğimiz, çevrenin toplu ayıplama ayinidir.
Herhangi bir Müslüman ülkede ortalık karıştığında, sırf bu durumu kendi lehine çevirmek isteyen dış güçler üzerinden bir okuma yapmak, -moda tabirle- "resmin tamamını" gözden kaçırmamıza yol açabilir. Sosyolojiyi, yerel şartları ve o ülkenin durumunu göz önüne almadan yapılan ezbere yorumlar, tahminden öteye gidemez.
Dış politikanın mantığını kurarken, dilini oluştururken ve uugulamasını yaparken, İslam dünyasına karşı en az üç farklı yönelim ve üslup geliştirmek gerekiyor. Balkanlar'da "varlığı her zaman güvence gibi görülen bir ağabey"; Arap dünyasına karşı "ne zaman istenirse ve ihtiyaç duyulursa desteğe koşacak samimi bir kardeş"; diğer coğrafyalara da "her zor durumda yetişmeye hazır bir yardım eli" olarak...
Diktatörler nasıl ayakta kalıyor? Toplumun belli kesimleri, diktatörleri neden desteklemeye devam ediyor? Bir yönetim sadece zulmederek ya da yabancı desteğiyle ayakta kalamayacağına göre, diktatörlerin topluma sunduğu şeyler neler?
1931'de Ömer Muhtar'ın İtalyanlar tarafından yakalanıp "Suluk Mülteci Kampında" 20 bin Libyalının gözleri önünde idam edilmesiyle direniş bitmiş görünüyordu.
Bireydeki travma, zamanla bağlamdan ayrıldıkça, kişilik gibi gözükür. Ailedeki travma, zamanla bağlamdan ayrıldıkça, aile özelliği gibi gözükür. Toplumdaki travma, zamanla bağlamdan ayrıldıkça, kültür gibi gözükür. (Resmaa Menakem, Psikoterapist)
Toplumsal dokuyu radikal müdahalelerle kısa zamanda değiştirip dönüştürmenin, bölgesel ve uluslararası alanda etkinliğin artmasıyla alakası, zannedildiğinden çok daha azdır. Hatta bunun aksine, tarih, kendi özgün karakterini yitiren toplumların- içeride ve dışarıda- daha çok bocaladığının sayısız örnekleriyle dolu.
İşgale direnmenin bir yolunun da isimler, kavramlar ve semboller üzerinde yeniden, derinlemesine ve etraflıca tefekkür olduğunu söylemek yanlış sayılmasa gerektir. İşin heyecan ve öfke boyutuyla kendimizi meşgul edip, işgalin askeri tezahürlerine odaklanırken, teorik çerçeveyi ve işgale yataklık eden anlam haritasını gözden kaçırıyoruz çünkü.