Evimin içinde ayağının sesini duymak istiyorum,
istiyorum ki kapımı çalasın
Sana kendi elimle açayım kapımı.
Fakat kunduralarını taşlıkta çıkart kuzum Çamurluysalar, terliklerin seni bekliyor zaten.
Sana kendi elimle yemek pişirmek istiyorum,
Kendi elimle kurmak soframızı.
Yalnız,
Bulaşığı yine eskisi gibi beraber yıkarız.
Seninle aynı kitapları okumak istiyorum,
(elbet yine anlatırsın bana anlamadığım yer olursa).
Kendi elimle yıkamak istiyorum çamaşırlarını
ve söküklerini dikmek.
Ve istiyorum ki kendi elimle alayım tozunu yazı masanın,
(darmadağınıklığını bozmaya kıyamadan).
Fakat artık
Sen de minderin üstünde unutmazsın yanar piponu, ve külünü dökmezsin döşemeye.
Çalıştığın yerde seninle yan yana çalışmak istiyorum,
Dövüştüğün yerde yine yan yana dövüşmek,
(ekonomik istiklal için ve ev işleri esirliğinden filan kurtulmak için değil)
Burnunun dibinden ayrılmamak için.
Ve nihayet
En dehşetli hakkımı
Seninle aynı yastıkta uyumak istiyorum
Ve çocuk doğurmak sana
En az daha iki tane...
Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize. Ama öyle tek-duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden. Sadece rakıyı beyazlatacak kadar su… Yanına beyaz leblebi; fazla değil 3-5 tane…
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu
Demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. Seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim.