Alejandro Zambra’yı çok seviyorum. Dilini, yazmadaki deneyselliğini, küçük bir kelimeden bir sürü anlam yaratma kabiliyetini, anlattıklarını, hissettirdiklerini, hepsini çok seviyorum.
Her onu okududuğumda yaz sonu sonbahar başı pencerelerin hafif aralanmaya başladığı, üzerimizde tatlı bir esintinin olduğu ama aynı zamanda güzel şeylerin biteceğine dair yersiz bir kaygı taşıdığımız o zamanlara gidiyorum. Tekinsizlikle birlikte gelen bir dinginlik hissediyorum. Olmuş bitmiş bir olayın, davanın uzak bir tanıdığıymışım gibi hissediyorum kendimi.
Bu kitabında da yazarımız Şili’nin ulusal sınav sistemi formatında yazdığı irili ufaklı öyküleri okuyoruz. Aslında öyküler soruların içinde saklı. Herkesin cevabı da kıssadan hissesi de kendine göre. Bunlar öyle öyküler ki bir anda kendimizi Şili’de buluveriyoruz ve Şili’nin sosyal, ekonomik, siyasi dertlerine, Şili’deki aile yapısına kafa yorarken buluyoruz kendimizi. Hep Şili dediğimden Şili’ye özel durumlardan bahsediliyor sanılmasın, Şili özelinde aslında evrensel olabilecek konuları oldukça nükteli bir yerden yazmış yazarımız. Yer yer kahkaha attığım bölümlerle beraber burnumun sızladığı öyküler de mevcut.
Özetle yine Zambra’nın dilinden oldukça etkilendim. Böyle bir kurguda, yapıda kitabı ilk defa okudum ve bir sürü şey düşündüm yukarıda yazdığım hislerle birlikte. Ne bileyim işte, ben Alejandro Zambra’yı çok seviyorum.