Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

124. Japon İmparatoru

124. Japon İmparatoru
@Hirohito
1. Kişisel çıkarı en fazla arttıran eylem, rasyoneldir. 2. Natüralizm doğruysa ve tüm hayatımız bu dünya ise ahlaklı olmak herkes için her zaman kişisel çıkarı en fazla arttıran seçenek değildir. Zira kötülük yaparak kişisel çıkarı arttırmak mümkündür. 3. O hâlde natüralizmde ahlaklı olmak herkes için her zaman rasyonel değildir. Ancak bu tabloya Tanrı ve ilahi adalet eklendiğinde elde edilen sonuç tamamen değişmektedir: 1. Kişisel çıkarı en fazla arttıran eylem, rasyoneldir. 2. Eğer Tanrı ve ahiret varsa, ahlaklı eylemler ödüllendirilecek, ahlaksız eylemler cezalandıracaktır. Dolayısıyla kötülük yaparak kişisel çıkarı arttırmak ebedi hayatımız düşünüldüğünde mümkün değildir. 3. O hâlde teizmde ahlaklı olmak herkes için her zaman rasyoneldir. Sonuç olarak natüralizmde herkesin her zaman ahlaklı olmak için rasyonel gerekçesi bulunmamaktadır. Öyle ki, ahlaksızlık yapan insanları ayıplamamızın rasyonel değil ancak duygusal dayanakları olabilir. Ancak teizmde ahlaksız olmak her hâlükârda irrasyonel ve kişinin zararınadır.
Sayfa 392 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Reklam
Ancak Tanrı ve ahiret varsa, ahlak hayattaki en önemli şey olmaktadır. Ölümden sonra hiçliğe inanılan bir hayatta ahlak sadece hayattaki renklerden biridir. Kişi üzerinde bir bağlayıcılığı olmadığı gibi ne derece önemli olduğu da kişiye kalmıştır.
Sayfa 390 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
John Locke, doğal hakları Tanrı'ya dayanarak temellendirmekteydi. Ancak buradaki esas mesele, Locke'un aynı hak ve şartların bağlayıcılığını da Tanrı'nın ebedi ödül ve cezasına, yani ahirete atıf ile sağlamış olduğudur. Locke, "Yasa koyucu yoksa yasa yoktur ve ceza yoksa yasanın da amacı yoktur" diyerek sadece ahlakın ontolojisini değil, ödül-cezaya atıf yaparak ahlaki yasanın bağlayıcılığını da Tanrı ve ahiret ile temellendirir.
Sayfa 377 - İstanbul YayıneviKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hissettiğimiz ya da istediğimiz bir şeyin, objektif gerçeklik ile uyuşması gayet mümkündür ancak bu bir zorunluluk değildir. Bir şeyin sadece öyle olduğunu hissetmek ya da öyle olmasını istemek, onu objektif bir gerçek ya da doğru haline getirmeyecektir.
Sayfa 25 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
...İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine benzer şekilde Amerikan ve Fransız Devrimlerindeki insanın devredilemez haklara sahip olduğunu ve özgür doğduğunu belirten sözleşmeler bulunmaktadır. Fakat tüm insanların özgür ve eşit doğdukları iddialarını doğadan çıkarsamamız mümkün değildir. Bu felsefi bir önk abuldür ve temellendirilmeye muhtaçtır.
Sayfa 24 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Reklam
Stephen Finlay'e göre;
"Nasıl yaşamalıyız?" sorusunun kesin bir cevabı yoktur ve rasyonel "-meli"nin mi yoksa ahlaki "-meli"nin mi daha üstün olduğunu belirlemenin bir yolu bulunmamaktadır. İnsanların birbirinden çok farklı olduğunu vurgulayan Finlay'e göre, bu her ne kadar sıkça karşılaştığımız bir manzara olmasa da, insanın kişisel çıkarını tamamen bir kenara bırakarak saf çileci bir hayatı seçmesi mümkündür ve eğer böyle bir hayat o kişiye uygunsa, elimizde o kişinin yanlış bir seçimde bulunduğunu söylemek için bir delil bulunmamaktadır. Tersi şekilde kişinin ahlakı tamamen bir kenara bırakarak başka arzularının peşinde koşması da mümkündür ve mutlu olduğu sürece o kişinin yanlış davrandığını söylemek de mümkün değildir.
Sayfa 308 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Akla uygun yaşamak, ahlaka uygun yaşamayı gerektirir mi yoksa bu sadece bir hüsnükuruntudan mı ibarettir? Bu her ne kadar rasyonelliğin tanımına bağlı olsa da savunacağım pozisyon şu olacaktır: Eğer tek varoluşumuz bu hayat ise ve ilahi adaletin sağlandığı bir öte dünya yok ise, o hâlde akıl bizi zorunlu olarak ahlaka götürmez. Aksine, kişinin doğa vergisi mizacına, aldığı eğitime, kendini yetiştirme tarzına ve içinde bulunduğu çeşitli fiziksel koşula bağlı olarak, ahlaksız olmanın rasyonel olduğu pek çok senaryo var olabilir.
Sayfa 300 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Ahlaki bilgiye ulaşım ve gerekçelendirme, insanları ahlaken imtihan eden bir Tanrı'nın varlığında tamamen mantıklı ve mümkünden de öte zorunludur.
Sayfa 286 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Kör doğada, insanın borçlu olduğu hiçbir ahlak yasası ve boyun eğmek zorunda olduğu hiçbir yargıç yoktur.
Sayfa 285 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Sharon Street'e göre;
ahlaki realistlerin iddia ettiği gibi tuhaf objektif ahlaki değer ve görevler var olsalar bile, onlara dair inançlarımızın doğruluğundan asla emin olamayız. Zira insan hayatta kalıp neslini sürdürmek üzere evrimleşti, evrimin ise ahlaki hakikatlere ulaşmak gibi bir amacı yoktur. Hatta ahlaki realistlerin bir diğer iddiasını kabul edip ahlaki inançlarımızın doğru olduklarını öne sürsek bile, bu sefer de bunları gerekçelendirebilmemizin bir yolu olmazdı. Sezgilerimizden gelen inançları yine sezgilerle gerekçelendirmeye çalışmak anlamsızdır, zira şüpheli olan ve güvenilirliğini sorguladığımız şey bizzat sezgi melekesinin kendisidir. Ahlaki inançlarımız, pekâlâ evrimin bize hediye ettiği ve hatalı bir şekilde gerçek olduğunu zannettiğimiz yanılgılar olabilir.
Sayfa 277 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Reklam
Her insanın üzerinde düşünülmüş yahut düşünülmemiş olması fark etmeksizin, peşinden koşmaya veya kazanmaya, eğer sahipse muhafaza etmeye layık gördüğü değerleri vardır. Başarı, sağlık, adalet, bilgi, güzellik, gelişim, dostluk bu değerlere örnek gösterilebilir. Bunlar gibi objektif olmaya aday olan ve yeri geldiğinde tüm insanlara öğütlendiğine şahit olduğumuz değerlerin yanısıra kişisel olan değerlere de sahibizdir. Örneğin her akla geldiğinde güldüren komik bir anı da kişi için değer ifade eder. Hatta sıradan bir gazoz kapağı çoğu kişi için pek bir değer arz etmemesine rağmen, onu uzun süredir arayan bir koleksiyoncu için büyük değer ifade edebilir. Hangi mesleğin peşinden koşmaya değer olduğunu, yorucu bir işte çalışıp çok para kazanmanın mı yoksa sakin fakat orta karar maddi getirisi olan bir işte çalışmanın mı daha tercih edilebilir olduğunu, kişi kendi değerlerini göz önünde bulundurarak belirler. Yani değerler, insan için bir yaşam kılavuzu rolü görürler.
Sayfa 27 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Ontolojik Argüman
...biz kendisinden daha yücesinin düşünülemeyeceği bir varlık kavramını veya fikrini oluşturabiliriz. Böyle bir varlığın gerçekten var olup olmadığını bilmeyebiliriz, fakat onun bir fikir olarak, bir zihinde var olduğunu biliriz. Fakat kendisinden daha yücesinin düşünülemeyeceği bir şey sadece zihinde veya idrakte var olamaz. Farz edin ki o sadece zihinde vardır. O takdirde o şey kendisinden daha yüce hiçbir şeyin düşünülemeyeceği bir şey olmazdı, zira gerçekte varlık sadece zihinde varlıktan daha yücedir. Fakat biz başlangıçta kendisinden daha yücesinin olamayacağı bir varlığın kavramını varsaymıştık. Öyleyse Tanrı dediğimiz bu varlık, hem gerçekte hem de zihinde var olmak zorundadır.
Sayfa 131 - KÜRE YAYINLARI - Çeviri: Rahim Acar - XII. Basım
...kilise tarafından sahip olunan mülkler, -hem askerî hem de sivil- hizmetleri kraliyet için kritik olan kontlar ve lordlar tarafından idare edilecek beneficia ("faydalar") olarak kabul edildi. Bu interaktif gelişmelerin -özel sektörün azalması, kilisenin yükselişi ve kilise mülkünün "kiraya verilişi" gibi yarattığı birlikteliklerin bir sonucu olarak, yeni bir melez "Kilise-Devlet hükümeti" gelişti ve Orta Çağ Avrupa feodalizmi böyle doğdu.
Sayfa 49 - Albaraka Yayınları - Çeviri: Öznur Özdemir - II. Basım, 2022
Swinburne'ün, imanda veya inançta fayda, güven ve benzeri öğeleri değil, doğruluğu vurgulayan son derece net bir ifadesiyle, "bir takım doğru inançlar olmaksızın, bırakınız Cenneti, Londra'ya bile varamazsınız."
Sayfa 72 - Rağbet YayınlarıKitabı okudu
Dini tecrübe sahibi kişilerin, bazı yanılgılar içindeki (crazy) kişiler oldukları hipotezini savunanlar varsa, ve mistik eğilimleri olan kişiler arasında zihinsel rahatsızlıkları olanlar hiç yok değilse de, bunlar gerçek dini tecrübelerin yanıltıcı olduklarını gösterecek sağlam deliller veya haklı gerekçeler değildir. (...) Nitekim dini tecrübenin patolojik bir hal olduğu iddiası lehinde öne sürülen çeşitli indirgemeci açıklama denemelerini ayrıntılı bir biçimde inceleyen Caroline Davis'in belirttiği üzere, patolojik kişilik bozuklukları olan kişiler, genellikle endişeli, güvensiz, aşırı derecede kolay tesir altında kalabilirlik gibi özellikler taşıyan kişilerdir. Oysa dini tecrübe sahibi kişilerin çoğunda bunların hiçbiri yoktur. Aksine önemli dini şahsiyetler, realite ile apaçık bir bağlantı içindedirler ve toplumsal yargılarının sağlamlığı son derece etkileyicidir.
Sayfa 172Kitabı okudu
3.404 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.