Geçtiğimiz aylarda kıymetli bir hocanın muayenehanesinde uzun zamanlar yoğun bakım hemşireliği yapmış bir kardeşim ile tanıştım.
Görüşmelerimiz sonunda ona bir soru sordum:
-Hiç ölümlere şahit oldun mu? Ölüm anında yalnız başlarına makinalar altında ne yapıyorlar?
Uzun uzun ellerine baktıktan sonra,
yüzüme tokat gibi çarpan şu cevabı
Biz sanıyoruz ki yılda 365 gün vardır. Bu ölçülmüş bir zamandır. Meselâ bir saatin üzerinde akrep ve yelkovan seyrediyor. Biz buna zaman diyoruz. Acaba zaman bu mu? Hayır. Bu, yepyeni bir şey. İnsanlar buna burjuva medeniyetine geçmek üzere iken rağbet ettiler. Dakika diye, saat diye bir şey çıkardılar karşımıza. Niye ezânî saatle bu saat birbirine uymuyor? Bu zaman başka zaman, bizim zamanımız başka zaman. Meselâ bize tatil yaptıranlar, işte bizi bu ölçülen zamana sokuyorlar. Bize, saat 9.00 da işbaşı yapacaksın, 17.00 de de çıkacaksın diyorlar. Meselâ adam ebrû yapıyor, bu arada da şiir yazıyor. İşte burada o adam, hayatını yaşıyor; zamanı filan değerlendirmiyor. Tat alıyor yaşamaktan. Kendini dünya ile münasebettâr kılıyor. Bugün böyle değil. Biz, sadece bizi ite kalka sürükledikleri yerlere gidiyoruz. Oralarda onların istedikleri şeyleri yapıyoruz. Bizi, ertesi günü işbaşında olabilelim diye bırakıyorlar 17.00 de; yoksa ebediyyen oralarda tutacaklar. Uykumuzu onun için uyutuyorlar, tatil dedikleri şeyi de onun için uydurmuşlar. Senin tatilini de plânlamışlar. Nereye gideceğin kesinlikle belli. Bence zaman kullanılması dediğimiz şey, birbirimize hakikâti aktarabilmemiz için -eğer bizde hakikat varsa o da- teksif etmektir. Bu tatil ve çalışma mekanizmasının bizi felâkete sürüklediği kanaatindeyim. Ne yapabiliriz? Mutlaka bir şey yapabiliriz. Yeter ki teslim olmayalım; Allah‘a teslim olalım. Kâfirin hiçbir şeyi İslâmîleştirilemez.
İsmet Özel
✔ Kış gecelerinde masal anlatılırdı. Merdiven çıkılır, aidat ödenmez yönetici seçilmezdi.Evler badanalı, sokaklar lambasız, mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir, çizgi roman okunur, defterlere kenar süsü yapılırdı.Hayat arkası yarın gibiydi, kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar, kendi hayatını oynardı. Şimdi, herkes
Yoğun
Yorgun ve
Tek başına...
Bazı insanlar vardır hayatınıza dokunan, bir mucize gibi tam da ihtiyacınız olduğu zaman gelen ve hayat akışınızı değiştiren… Aslında o insanlar, tesadüf eseri girmiyorlar hayatlarımıza… Her şeyin bir sebebi olduğu gibi, hayatınıza eli değen tüm insanlar ayna görevi görüyorlar bir nevi… Yeni tanıştığınız biri size, sanki kırk yıllık bir dostmuşsunuz gibi bir his ve enerji yükleyebiliyor… Bazen hiç konuşmasanız da, o özel insanlar yüreğinizdekileri ve aklınızdakileri okuyor, siz hiç bir şey söylemeyip imdat butonuna basmasanız bile…