Yazarın polisiye türü dışında okuduğum ilk eseri bu. Gerçek anlamda bir masal. Bir varmış bir yokmuş’la başlayanlardan. Aşkının peşinde koşan prensler de var bu masalda, Kaf Dağında yaşayan Zümrüdü Anka da. Gelin görün ki ben yazarın polisiye türü eserlerini daha çok seviyorum. Beş prensin gizemli rüyalarındansa Başkomiser Nevzat’ın derin rüyalarını tercih ederim. Peki kitap kötü mü? Asla! Anlatımı, kurgusu, verdiği mesaj çok yerinde. Hatta yazar diğer eserlerinde de aynı mesajı veriyor. Sevginin bencili, zulümdür. Özgürlük yoksa aşk da yoktur. Kitaptaki Aşk Tanrıçası, İki Şehrin Hikayesindeki gibi bir fedakarlık bekledi prenslerden. Aşılması gereken bir basamak kalmıştı, geçilmesi gereken son eşik. İnsanlığın sınıfta kaldığı o son basamakta prensler de sınıfta kaldı. Gerçi onlar elleriyle inşa ettikleri Aşk Zindanında kaldılar. İsterdim ki bu masal mutlu sonla bitsin. Gökten üç elma düşsün, onlar ersin muradına biz çıkalım kerevetine. Ancak hangi doğu masalı mutlu sonla bitti ki…