Bizim görev diye benimseyip yazgı diye baktığımız tek şey vardı: insanın tamamen kendi kendisi olması,doğanın kendi içindeki etkin özüne uygun davranması ve onun isteminden dışarı çıkmaması,belirsiz gelecek topluca ya da tek tek önüne ne çıkarırsa öpüp başına koyması.
''Doğmak,dünyaya gözlerini açmak güçtür her zaman.Biliyorsunuz,yumurtadan çıkarken zorlanır bir kuş.Gözlerinizi geriye çevirip sorunuz: Yol o kadar güç müydü gerçekten? Yalnızca güç müydü? Bir güzelliği de yok muydu? Bundan güzel,bundan kolay bir yol biliyor muydunuz?''
Bütün bunlar bir hiçti.Ben şiir yazmak,vaaz vermek,resim yapmak için gelmemiştim dünyaya; ne ben ne de bir başkası öyle bir amaç için dünyada bulunmuyordu.Bunların hepsi arada baş gösterip ikinci planda kalan şeylerdi.Herkes için gerçekte bir tek uğraş vardı: kendini bulmak.
Uyanık insanları bekleyen tek ama tek bir görev vardı: kendini aramak,kendi içinde bir sağlamlığa kavuşmak,el yordamıyla kendine özgü yolda ilerlemek,yolun nereye çıkacağına aldırmamak.
On sekiz yaşındasınız,Sinclair,sokak kadınlarına boş veriyorsunuz; dolayısıyla sevgi düşlerinizin,sevgi isteklerinizin olması gerekiyor.Bunlar sizi korkutuyor,belli.Ama korkmayın! Sahip olduğunuz en iyi şeylerdir bunlar!