Hakikat değişkendir dedi. Sabitleşen, bayraklaşan, markalaşan her düşünce yozlaşır. Kendini eleştiriye kapatan, köklü sorgulamalara yasak getiren, şablonlaşmış, kitlelerce tüketilen, hayatın sponsoru gibi paso reklamı yapılan, sloganları otomatikman tekrarlanan, refleksleşmiş fikirler… Vitaminsiz, mineralsiz; Strafor misali kemirilen lakırdılar… İnsan her yaşta dümeni Çocukluğa kırabilir. Torununla ip atlarsın. Bir köpekle şakalaşırsın. Çizgi film izlersin.
Ağlayan kayaların acıklı ve bir o kadar da kıytırık hikayesini bilirsiniz. Zengin kızı Eftalia ile fukara Mehmet’in ümitsiz aşkı bu civarda başlayıp bitmiş. Sınıf bilincinden yoksun Mehmet, ağanın kızına gönlünü kaptırır. Duygularıyla hareket eden herkes gibi çuvallar. Nihayetinde iki aşık, burada sarmaşdolaş cumburlop suya düşer, yok yere boğulurlar. Teşhis sanatının sağlam bir örneği, kayalar, sevdalıların matemi ile 300 yıldır yaş döküyor. Bunda elbette tabiatdaki su döngüsünün de payı vardır. Fakat bilimsel izahların masalları mahvetmesine ne kadar direnebilirsek o kadar kar.
Öfkelerimi de saklıyorum.
Kudüs sokaklarından kalma öfkelerim var. Bir kadının tülbentine dizi dizi işleyip de, kimsenin yüzüne söyleyemediği öfkeleri gibi.
Seni saklıyorum, parmaklarını, ellerini saklıyorum, gülümserken kıvrılan dudaklarını saklıyorum, hoşça kallarını saklıyorum, bembeyaz yüzüne bir anda dolan şaşkınlıklarını saklıyorum.
Zayıf, cesaretsiz kadınları severim ben.
Erkeğine sürekli ihtiyaç duyan kadınları severim. Kendi zayıflığını her defasında erkeğine hissettiren kadınları. Tek başına karar almaktan korkan kadınları.
Gece vakti yalnızken evdeki lambaları hiç söndürmeyen kadınları severim.
Bir adamla birlikte olmak, mütevazı bir nikah yapmak, evine yerleşmek ve çocuklarına bakmak ona yetiyordu. Bunu ona konduramıyordum. Oysa o bir kadındı ve bu sıradanlıklardan uzak olmalıydı. Onun bakışları için şarkı söylenmesi gerekiyordu. Parmak uçlarına şiirler kondurmak gerekiyordu.