Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Odessa

2001, Bir Uzay Destanı
Biz sudanız. Yaşam suyun içinde filizlendi. Irmaklar toprağı besleyen kandır ve bizi düşündüren hücreler, bizi ağlatan gözyaşları, bize hatırlatan bellek, hepsi sudan yapılmıştır. Bellek bize bugünün çöllerinin dünün ormanları olduğunu ve suyla toprağın hiç kimsenin ve herkesin malı olduğu o çok eski zamanlarda, bugünün kuru dünyasının ıslak dünya olmayı bildiğini söylüyor. Bu su kime kaldı? Sopayı elinde tutan maymuna. Silahsız maymun bir sopa darbesiyle öldü. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, 2001, Bir Uzay Destanı filmi böyle başlıyordu
Reklam
Değerlendirme: canlı insanlar arasında birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü kategori vardır. Aynı değer biçme yöntemi ölüler için de geçerlidir.
Tersine Dünya
2003 yılının 20 Mart günü, Irak uçakları Birleşik Devletler'i bombaladı. Bombaların ardından, Irak birlikleri Kuzey Amerika ülkesinin topraklarını işgal etti. Ülke büyük bir yıkım yaşadı. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu çok sayıda Birleşik Devletler vatandaşı sivil öldü ya da sakat kaldı. Tam sayı bilinmiyor, çünkü âdet olduğu üzere sadece işgalci kuvvetlerin verdiği kayıpların çetelesi tutulur ve işgal altındaki halkın kayıplarını saymak yasaklanır. Savaş kaçınılmazdı. Irak'ın ve tüm insanlığın güvenliği, Birleşik Devletler'in cephaneliklerinde duran kitle imha silahları yüzünden tehdit altındaydı. Buna karşılık, Irak'ın esas niyetinin Alaska petrolünü ele geçirmek olduğu yönündeki söylentilerin hiçbir temeli yoktu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İsa'dan önce 44 yılının bir gün doğumunda, Calpurnia ağlayarak uyandı. Rüyasında, bıçak darbeleriyle delik deşik olmuş kocasının kollarında can çekiştiğini görmüştü. Calpurnia rüyasını kocasına anlattı ve ağlayarak, dışarı çıkmaması için yalvardı, çünkü orada onu ölüm bekliyordu. Ama Pontifex Maximus, ömür boyu diktatör, ilahi savaşçı, yenilmez tanrı, bir kadının rüyasını ciddiye alamazdı. Jül Sezar onu eliyle kenara itti ve Roma Senatosu'na doğru ölümüne yürüdü.
1883 yılında Karl Marx'in Londra mezarlığındaki cenaze törenine kalabalık bir topluluk katıldı; mezarcıyı da sayarsak, on bir kişilik bir kalabalık. En ünlü cümlelerinden biri mezar taşına kazındı: Filozoflar dünyayı çok farklı biçimlerde yorumladılar, ama asıl mesele onu değiştirmek. Bu, dünyayı dönüştürme peygamberi hayatını polisten ve alacaklılardan kaçarak geçirdi. Başyapıtı hakkında şöyle demişti: "Benim kadar az parası olup da para hakkında bu kadar çok yazan başka kimse olmadı. Kapital, onu yazarken içtiğim tütünün parasını bile karşılamayacak."
Reklam
Bugün Dünya Kadınlar Günü. Tarih boyunca, ilahi ve insani-hepsi de erkek-birçok düşünür, değişik sebeplerle kadın konusuna kafa yordular: Kimisi anatomisiyle ilgilendi, Aristoteles: Kadın eksik bir erkektir. Akinolu Aziz Thomas: Kadın doğanın bir hatasıdır, düşük niteliklibir spermden doğar. Martin Luther: Erkeklerin geniş omuzları ve dar kalçaları vardır. Zekayla donatılmışlardır. Kadınlarınsa, çocuk doğurup evde otursunlar dige, der omuzları ve geniş kalçaları vardır. Kimisi doğasıyla, Francisco de Quevedo: Tavuklar yumurta yumurtlar, kadınlar boynuz takar. Şamlı Aziz John: Kadın dik kafalı bir eşektir. Arthur Schopenhauer: Kadın uzun saçlı ve kıt akıllı bir hayvandır. Kimisi de kaderiyle, İncil'e göre, Yahve kadına şöyle dedi: Erkeğin sana hükmedecek. Kuran'a göre, Allah Muhammed'e şöyle dedi: İyi kadınlar yumuşak başlı olanlardır.
Sayfa 84 - Mart 8Kitabı okuyor
"Cadılar"
1770 yılında çıkan bir İngiliz yasası hilekâr kadınları mahkum etti. Bu hainler, Majestelerinin tebaasındaki erkekleri cezbediyor ve parfümler, boyalar, kozmetik banyolar, takma dişler, peruklar, yün dolgular, korseler, kasnaklar, yüzükler, küpeler ve yüksek topuklu ayakkabılar gibi büyü malzemeleri kullanarak onları evliliğe sürüklüyorlardı. Bu düzenbazlıkların failleri, diyordu yasa, geçerli yasalara göre büyücülükle yargılanacak ve evlilikleri geçersiz kılınarak iptal edilecektir. Geri teknoloji o listeye silikonlar, liposuction, botoks, estetik cerrahi ve diğer cerrahi ya da kimyasal hünerlerin eklenmesini engelledi.
"Suudi Mucizesi"
1938 yılında büyük haber patladı: Standart Oil Company, uç suz bucaksız Suudi Arabistan çöllerinin altında bir petrol denizi keşfetmişti. Günümüzde burası en meşhur ve insan haklarına en çok tecavüz eden teröristleri üreten ülke; ancak korku saçmak ya da bomba yağdırmak için hiç durmadan Arap tehlikesinden bahseden Batılı Güçler beş bin prensli bu krallıkla son derece iyi an- la-şırlar. Sakın bu biraz da en çok petrol satıp en çok silah satın alan ülke oldukları için olmasın?
1455 yılında, bugün gibi bir günde, Avrupa'da hareketli harfler- le basılan ilk kitap olma özelliği taşıyan İncil gün yüzüne çıktı. Çinliler iki asırdan beri kitap basıyorlardı, ama evrensel edebiyatın en heyecanlı romanının kitlesel dağıtımını başlatan Johannes Gutenberg oldu. Romanlar anlatır, ama açıklamaz, ayrıca açıklamak zorun- da da değillerdir. İncil, ne Tufan koptuğunda altı yüz yaşında olan Nuh'un o güne kadar hangi diyetle ayakta kaldığını, ne İbrahim'in karısının doksan yaşında hamile kalmak için hangi yöntemi uyguladığını, ne de sahibiyle tartışan Balaam'ın eşeğinin İbranice bilip bilmediğini açıklar.
Paulus Silentiarius, 563 yılında, o zamanlar Konstantinopl denen İstanbul'da on beş tane aşk şiiri yazdı. Yunan şair ismini yaptığı işe borçluydu. İmparator Jüstinyen'in sarayında sessizliği korumakla görevliydi. Aynı zamanda kendi yatağında da. Şiirlerinden bir tanesi şöyle diyor: Göğüslerin göğsümün üzerinde, dudakların dudaklarımda. Gerisi sessizlik: Asla kapanmayan ağızdan nefret ederim.
Reklam
Juan Pío Acosta, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Uruguay' in Brezilya sınırında yaşıyordu. İşi, o ıssız yollarda o köy senin bu köy benim dolaşmasını gerektiriyordu. Birinci, ikinci ve üçüncü sınıftaki sekiz yolcuyla birlikte bir at arabasında yolculuk ediyordu. Juan Pío daha ucuz olduğu için hep üçüncü sınıfı tercih ediyordu. Neden farklı fiyatlar olduğunu hiçbir zaman anlamamıştı. Daha fazla ödeyenler ve daha az ödeyenler, hepsi aynı şekilde yolculuk ediyorlardı: tıkış tıkış oturup aynı tozu yutarak engebeli yollarda sarsıla sarsıla giderek. Bu farklılığı hiçbir zaman anlamamıştı, ta ki, kötü bir kış gününde araba çamura saplanana kadar. İşte o zaman arabacı haykırdı: -Birinci sınıftakiler arabada kalsın! -İkinci sınıftakiler arabadan insin! -Üçüncü sınıftakiler de arabayı itsin!
Bugün kendimi öldürdüm. 1937 yılında amansız bir kansere yakalandığımı öğrendim. Ve peşimi asla bırakmayan ölümün beni bulduğunu anladım. Ve ölümün karşısına dikilip ona şöyle dedim: -Bu savaş bitti. Sonra da şöyle dedim: -Zafer senindir. Ve ekledim: -Ama zamanına ben karar veririm. Ve ölüm beni öldürmeden ben kendimi öldürdüm.
Sayfa 63 - Horacio Quiroga'nın hayaletiKitabı okuyor
"Fahişeler. Saygıdeğer kadınlar."
Arjantin'in Patagonya bölgesindeki arazilerde çalışan tarım işçileri çok düşük ücretler ve çok uzun çalışma saatleri yüzünden greve gidince, ordu düzeni yeniden sağlamak üzere devreye girdi. Kurşuna dizmek insanı yorar. 1922 yılının 17 Şubat gecesinde onca insanı öldürmekten bitkin düşen askerler hak ettikleri ödülü almak için San Julián Limanı'ndaki geneleve gittiler. Ama orada çalışan beş kadın kapıyı suratlarına kapadılar ve katiller, katiller, defolun gidin buradan, diye bağırarak onları kovdular... Osvaldo Bayer o kadınların isimlerini sakladı. İsimleri Consuelo García, Ángela Fortunato, Amalia Rodríguez, María Juliache ve Maid Foster'di.
"Marksizm zihinsel bozukluğun en üst düzey halidir," diye buyurmuştu, generaller generali Francisco Franco İspanya'sının baş psikiyatri Antonio Vallejo Nájera.
2008 yılında, Miguel López Rocha, Meksika'nın Guadalajara şehrinin kenar mahallelerinden birinde dolaşırken ayağı kaydı ve Santiago Nehri'ne düştü. Miguel sekiz yaşındaydı. Boğularak ölmedi. Zehirlenerek öldü. Aventis, Bayer, Nestlé, IBM, DuPont, Xerox, United Plastics, Celanese ve diğer firmaların kendi ülkelerinde yapamadıkları şekilde nehrin sularına boşattıkları arsenik, hidrosülfürik asit, civa, krom, kurşun ve furan öldürdü onu.
20,1bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.