"Bir soğan gibi büyüyesin, başın toprağın içinde, kıçın havada."
"Bir avize gibi yaşayasın, gündüzleyin asılı, geceleyin yanan."
"Tüm dişlerin dökülsün, sadece bir tanesi kalsın, sende o dişin ağrısından kahrolasın."
Yeryüzünün çektiği azaba, kavrulan toprağın bağrındaki sessiz çırpınışa kayıtsız kalarak bu kadar doygun ve güvenli oturuşları karşısında bir tür kıskançlığa kapıldım. Acaba içlerinde halden anlayan biri varmı diye hepsini bakışlarımla yokladım, fakat herkes kaygısız ve umursamaz görünüyordu. Burada sadece huzur içinde soluk alan rahat insanlar vardı,dinç, duyarsız, sağlıklı insanlar; tek hastalıklı olan, yeryüzünün ateşini tek hisseden bir bendim...
Bazı kızların utangaçlıkları o kadar derindir ki, onlarla en uç şeylere cesaret edebilirsiniz;çaresizdirler ve birisine anlatmaktansa en kötü şeylere bile katlanmayı yeğlerler...
Bu yaşlardaki genç kızlar için okudukları şiirlerin iyi mi kötü mü, sahici mi yoksa uyduruk mu olduğunun hiç önemi yoktur. Dizeler onlar için susuzluklarını dindiren kadehlerdir, içindeki şaraba dikkat etmezler, çünkü daha içmeden sarhoşturlar...
Mazeretler, mazeretler! Ahlaken zayıf olanların her zaman bir mazereti vardır zaten. İlk önlerine çıkana kendilerini teslim ederler ve hiçbir şeyi düşünmezler. Sonra da Tanrı'dan medet umarlar...