Bir gece ansızın karşınıza bir hayalet belirse ve o size aslında gerçek olduğunu, bir yerlerde hayat mücadelesi verdiğini ve aslında içinde bulunduğunuz evin kendi evi olduğunu söylese tepkiniz ne olurdu? Şahsen ben
Arthur’un ortağı Paul gibi delirdiğimi düşünürdüm ama Arthur delirmiyor. Başta kabullenmekte zorlansa da sonunda ikna olup hastaneye gidince komada yatan kadınla hayalet kadının aynı kişi olduğunu görünce onun için çabalamaya başlıyor; çünkü Laueren bir o kadar da güzel genç bi kadın, çünkü Arthur Laueren’e aşık oluyor. Lauren ise başarılı bir stajyer doktorken geçirdiği bir araba kazası sonucu komada kalıyor ki, ilk yardım yapan doktorlar onun öldüğüne emin oldukları kadar
ağır bir hasta. Ama o bir şekilde hayata tutunurken, artık annesinin onun ölümüne karar vermesiyle can simidi onun da aşık olduğu Arthur oluyor. Öyle ki hastaneden onun bedenini kaçırmaya kadar varıyor sonuç. Ama sonunda başarılı olup olmadıkları biraz sizi hüzünlendirse de en son süpriz hepsine bedel oluyor. Bu romantik hikaye daha farklı bir dille yazılsa uçar gidermiş. Ama anlatım donuk, zaman zaman da basit kaçınca o romantizmi alamıyorsunuz. Onun dışında hikaye olağanüstü güzel.
‘Neden benden bu kadar az şey alırken bana her şeyini veriyorsun?
-Çünkü hızla, bir anda buradasın, varsın, çünkü seninle geçen her an ömre bedel. Dün bitti, yarın henüz yok; önemli olan bugün, şimdi.’
‘Çok kısa sürede bana pek çok şeyi, özellikle de mutluluğun tadını öğretmiş olan birine borcumu ödüyorum. Biliyor musun, her rüyanın bir bedeli vardır!’
Kate ve Tully’nin dostluğu. Başta size ilham veren, içinizi ısıtan sonrasında sizi sinir krizi geçirten ve buna nasıl izin verirsin dedirten ama en sonunda sizin kalbinizi kırıp her şeye rağmen devam eden bir dostluk.
Gerçekten de son nefesine kadar dost kaldılar. Tully’nin bencilliği beni çıldırtsa da Kate hasta olduğunda her şeye rağmen onu aradı ve yanında olmasını istedi. Nasıl istemesin ki? Otuz yıldan uzun bir dostluk. Tully annesi tarafından istenmeyen yapayalnız bir kızken Kate ve ailesi ona bir aile, annesi anne babası baba oluyor. Üstelik Tully’a bir hayal bir amaç edindiren gene Kate’in annesi oluyor ki, o hayal için ne yaparsam mübahtır diyerek yaşıyor hayatını Tully. Bir gün çok ünlü çok
zengin bir televizyoncu oluyor ama en son yaptığı şey, Kate ile kızı Marah’ya kurduğu tuzak -ki Marah beni kanser etti kitap boyunca, sonunda da annesini ediyor da neyse- benim kalbimi çok kırdı. Ona rağmen Kate gene ona gitti çünkü son günleriydi. Johnny ise çok ayrı bir olay ki, Kate gene eskiden Tully’u istemesine rağmen onunla evlendi çünkü aşık olmuştu. Uzaktan bakınca Kate’e çok kızdım, aptal dedim, kabullenemedim ama yaşarken böyle olmuyor. Ama ne olursa olsun bir yakın dostlukta kıskançlık olursa çok zor bir ilişki olur. En azından çok yakın arkadaşa sahip ben, bu konu da rahatsız oldum. Kalemi harika ve akıcı, sonunda sizi gerçekten ağlatan ve gene de her şeye rağmen seveceğiniz bir kitap. Her yönden bir şeyler görüyorsunuz, çocukları için hayatından vazgeçen bir kadın ve kariyeri için aile kurma şansından vazgeçen diğer kadın tam bir örnek.
‘Kabullenmek gerekir. Ya elindekilerin farkına varıp yoluna devam edersin ya da sahip olamadıklarını düşünür durursun. Yaptığın seçim sonuçta nasıl bir kadın olacağını belirler.’