…
fakat gözyaşlarımızdan utanmamızın gereği yoktu; çünkü gözyaşları insanın cesaretlerden en büyüğü olan acı çekme cesaretine sahip olduğunun kanıtıdır.
Fiziksel yorgunluğu tercih etti hep. Ruhsal durumları anlamlandırması çetrefilliydi çünkü.
Şimdi baktı ki aynaya iki yorgunluk da sirayet etmiş. Usulca beyaz bayrağını salladı. Dirayeti aldı ve istemeye istemeye yastığının altına koydu. Böylesi daha iyiydi.
“İnsanın zihinsel durumu ile bağışıklığı arasında ne kadar sıkı bir bağ olduğunu bilenler, ani umut ve cesaret kaybının ölümcül bir etkisi olabileceğini kavrayabilirler.”
…
Kim toplayacak gözyaşlarımızı
Kim koyacak sevgiyi içimize
Gittik gittik gittik…
Acılara gittik
Keşkelere gittik
Ben sana sen bana gittik
Sonra öğrendik ki dünya yuvarlak,kaldık
…
Bir bomba sesi bölüyor uykumu anne,
Öyle titriyor ki bedenim.
Dün vardın yanımda, nefesini hissettim.
Şimdi yoksun, baksana kimsesizim.
Çaresizim, yıkıntılar içindeyim…
“Mizah, ruhun kendini koruma savaşında bir başka silahıydı. Mizahın sadece birkaç saniye bile olsa insana, başka her şeyden fazla olarak her durumun üzerine çıkabilecek bir mesafe ve beceri sağladığı iyi bilinir.”
Biri bize Dostoyevski' nin insanı hemen her şeye alışabilen bir varlık olarak tanımlamasının anlamını sorsaydı derdik ki:
"Evet, insan neredeyse her şeye alışır ama bunun nasıl olduğunu bize sormayın."
Bir yanda toplumsal hafıza dirilirken diğer yanda içine çeken bir kurgu sizlere eşlik ediyor.
Okuması keyifli bir eser.
Altını çizmekten yorulacağınız bir kitap…
Yazar, kitabın sonunda sizi indirdiği durakta bekliyor olacak.
“Bir an gelir, insan hayatta olmanın kendisine kazandırdıklarıyla kaybettirdiklerini kıyaslamaya başlar. Yüzünün güldüğü anların diğerlerine nazaran ne kadar az olduğunu fark ettiğinde de o kısacık anların bir ömür kederlenmeye değecek kadar vazgeçilmez olup olmadığını düşünür. Büyük acıların ardından ikramiye gibi gelen o kısa sevinçler de seyrekleşince daha fazla yaşamak için bir neden bulamaz hale getiriverir insanı bu kıyas. Oradan da sabırsız bir uçurumun kenarına…”