İlk önce sadece okursun, zamanla okuduğunu anlarsın, yaşadıkça okuduğunu hissedersin ve hayatın sana öğrettikleri bitmediği sürece, okuduğunun sadece bir kısmını hissedersin. İşte bu yüzdendir bir kitabı her okuyuşta başka hissetmen.
Ben Buradayım Kitabın daha 203. sayfasındayım ve Oğuz Atay'ın kapaktaki fotoğrafına uzun uzun bakıp konuştum onunla, gözlerindeki anlamı gördüm, içinde ki beni gördüm ve sarıldım. Bu hayata tutunmaya çalışan, tutunamadığı anlarda kaçıp kitaplara sarılan Oğuz Atay ve ben. Bir yazarda ilk defa kendimi bu kadar buldum ve keşfettim.
Türk edebiyatında eksik olan şey ünlü yazarların eserlerinin çok dağınık ve karışık olması. Bakıyorsunuz bir yayınevi hem toplu şiirler kitabı hem de ayrı ayrı şiir kitaplarını basmış veya hikayeler. Toplu kitaplar çıkarmışlar külliyat diye (Şiir, öykü, söyleşi vs içeren) ama bunları tek tek kitap olarak da basmışlar. Hiçbir yayınevi hiçbir yazara ait doğru dürüst külliyat çalışması yapmamış. Edebiyat dünyasındaki büyük eksiklik. Bazen bu konuda bir kaç yazar üzerine külliyat çalışması yapmak aklımdan geçmiyor değil.
Üç türlü okuma vardır
1- harfleri bir birine bağlayarak okumak bunu 1. Sınıfta öğreniriz
2- Kelimelerin anlam derinliğini kavramadan yüzeysel okuma
3- Derinlemesine okuma
Hepimiz 1.yi biliyoruz, bir çoğumuz 2.yi de yapıyor ama 3 ü çok az insan başarabiliyor.
Güneşi Uyandıralım
Beni işitiyor musun? Konuş, Adam. Öğret bana yeniden güneşi uyandırmayı. Devam etmek, ilerlemek, gelip geçmek zorunluluğunu kabul et meyi. İlerlemek ve güneşi uyandırmak, güç değil mi Adam? Yalvarırım, bunu senden son kez istiyorum, yanıt ver; büyük insanlar güneşi nasıl uyandırabilirler? Yalnızca bu kez.