Mesele her zaman egzersiz sırasında ne olduğu değildir. Mesele egzersizlerini kaçırmayan bir insan olmaktır.
İyi hissederken spor yapmak kolaydır ama içinizden gelmediği zamanlarda da umduğumuzdan daha azını bile yapsanız orada olmak çok önemlidir.
Spor salonuna 5 dakikalığına gitmek performansınızı iyileştirmeyebilir ama kimliğinizi yeniden onaylar.
İş her gün antrenman yapmanın, aynı kaldırışları defalarca tekrarlamanın sıkıcılığıyla kimin baş edebildiğine dayanıyor.
Değişken ödüllü olsun ya da olmasın hiçbir alışkanlık ebediyen ilginç kalmaz.
Kişisel gelişim yolculuğunda bir noktada herkes aynı zorlukla karşılaşır: Sıkıntıya aşık olmak zorunda kalır.
Kültürünüz neyin “normal” olduğu konusunda beklentinizi belirler. Etrafınızı sizde olmasını istediğiniz alışkanlıklara sahip olan insanlarla çevreleyin. Birlikte yükselirsiniz.
Her şey geçicidir.
Hayat sürekli değişir, bu yüzden eski alışkanlık ve inançlarınızın size hâlâ hizmet edip etmediklerini belirli aralıklarla kontrol etmelisiniz.
• Herhangi bir işi bitiremiyor gibiyseniz telefonunuzu birkaç saatliğine başka bir odada bırakın.
• Sürekli yetersizlik hissi duyuyorsanız kıskançlık ve gıptayı tetikleyen sosyal medya hesaplarını takip etmeyi bırakın
• Televizyon karşısında çok fazla zaman geçiriyorsanız televizyonu yatak odanızdan çıkarın
• Çok fazla video oyunu oynuyorsanız her kullanımdan sonra oyun konsolunun fişini çekip konsolu bir dolaba kaldırın
• Daha fazla su içmek istiyorsanız her sabah birkaç şişe su doldurup şişeleri evin çeşitli yerlerine, sık geçilen yerlere yerleştirin.
Kadınların yeniden evlenmeleri ilk kocalarından nefret ettikleri içindir. Erkeklerin yeniden evlenmeleri ise ilk karılarına tapındıkları içindir. Kadınlar şanslarını denemek uğruna yaparlar bunu, erkeklerse şanslarını yitirmek pahasına.
Yaşamanın amacı kişinin kendini geliştirmesidir. Doğamızın gereğini kusursuz olarak gerçekleştirmek:
İşte her birimizin burada olmamızın nedeni budur.
Oysa şimdilerde insanlar özbenliklerinden korkuyorlar. Görevlerin en yücesini, yani kişinin kendi özbenliğine olan görevini unutmuşlar.
Hayırseverliklerine diyecek yok. Açları doyuruyor, dilencileri giydiriyorlar. Gel gör ki kendi ruhları aç, çıplak. Soyumuzda cesaret diye bir şey kalmamış.
Belki de hiçbir zaman yoktu. Toplum korkusu -ki ahlakın temelidir-, bir de dinin püf noktası olan tanrı korkusu: bizi yöneten iki şey işte bunlar…