Melsa

Melsa
@Melsayildiz
14 okur puanı
Eylül 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
O büyük ve muazzam zamanda unuttum Kanatlarım çok oldu üşüyor benim Bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor Bu yüzden eğik boynum. Bir kuşun anısı kalmış bende, saklı Bundan gözlerimdeki kayalık, içimdeki buzullar Dürtme içimdeki narı Üstümde beyaz gömlek var .
Reklam
“Bu işte bir yanlışlık olmalıydı, her şey bu kadar basit olamazdı. Tamam ateş düştüğü yeri yakardı ama hayat olduğu gibi devam etmemeliydi. Uzayın boşluğuna savrulup yok olmuyordu acılar. Nereye gidiyordu peki bunca acı, bunca yaşanmışlık neyi değiştiriyordu? Biz insansak bunlar kimdi ? Bunlar insansa biz kimdik ? Hepimiz insansak… Hayır, hepimiz birden insan olamazdık, insan türü dışında yeni bir tür oluşuyordu muhakkak. İnsan türünü küçümseyen, hor gören yeni bir canlı vardı artık. Kendini yarı tanrı gibi gören bir tür belki de. Konforlu küçük saraylarını ‘ötekilerin’ üzerine inşa eden uyduruk, sahte tanrılar. Yarı tanrı olmakla ezilen olmak dışında bir seçenek yok muydu artık ? “
Öğretmen olmak, öğretmenlik yapmayı aşmak demektir. Çünkü öğretmen olmak, öğretmenin, belirlenmiş görevlerin ötesine geçip hissederek, yaşayarak, kendisini adayarak, öğrencisiyle bütünleşerek var olmasıdır. Öğretmen olmak, öğretmenle öğrencinin birbirlerine hoşça bakabildikleri, öğretmenin öğrencide, öğrencinin öğretmende dirildiği, güçlü ve sahici bir aidiyettir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Cehalet zamanla şekil değiştirir. Ama hep vardır ve her zaman için ölümcüldür.
Sonradan öğrendim tabii, bir tür hastalıkmış bu, dissosiyatif amnezi. Beyin, yaşadığı travmayı hasıraltı ederek, sahibini korumayı deniyor. Ancak beyin, belli bir süre için erteleyebilirmiş acıyı. Sonra, gizlendiği yerde bekleyen hatıra, bir yolunu bulunca dışarı çıkarmış yine. Sahibine dünyayı dar, hayatı zindan etmeye.
Reklam
Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler, bir daha aşık maşık olmazdım.
Üst kattaki Hafize teyze çok hasta, bir ayağı çukurda diyorlar. Avrupa'da ekonomik kriz, Afrika'da açlık, Suriye'de savaş var. Ben gezegenin en bencil insanı oldum, sadece seni düşünüyorum.
Aşk; sevgiliye kavuşmak değil, sevgiliye kavuşmak için verilen mücadeleymiş, yapılan uğraşmış, çekilen çileymiş. Aşkı kıymetli kılan da işte buymuş.
Sayfa 227Kitabı okudu
Kadınların yüzünde peçe olmaması ve başlarının açık olması, delikanlıların ise tıpkı babaları gibi yüzlerinin mor bir kumaşla kapatılmış olması dikkatinden kaçmamış prensin ve sormuş: "Neden kadınlarınız değil de erkekleriniz peçe takıyor?" Sessizce gülmüş yaşlı adam. " Çünkü biz erkekler çirkiniz, yüzümüzün görülecek nesi var ama kadınlar güzel. Onlara baktıkça içimiz açılıyor, mutlu oluyoruz, zorluklarla daha kolay başa çıkıyoruz." Prensin hoşuna gitmiş bu açıklama. " Çok akıllıca, insanlar güzel olanı görünce hayata daha sıkı sarılırlar."
Özgürlük yoksa ruhun daralır, bedenin hastalanır, mutluluk küser sana. Kimileri aşkın esirlik olduğunu söyler, doğrudur ama bu gönüllü bir esirliktir. Âşık olduğun için özgürlüğünden vazgeçmek seni yüceltir ama sevdiğin birinin yaşamını sınırlamak seni alçaltır. Başkasının hayatını zindana çevirenler, farkında olmadan kendilerini de o duvarların arkasına sokarlar. Çünkü her mahkûmun bir gardiyana ihtiyacı vardır. Asla sevdiğin insanların gardiyanı olma. Ne yaparsan yap, kimsenin özgürlüğünü zorla elinden almasına izin verme; ne yaparsan yap, başkalarının özgürlüğünü elinden alma. Âşık olduğun birine bunu asla yapma.
Sayfa 47 - YKYKitabı okudu
Reklam
Bu dünyada başkasının acısından sonsuza kadar kaçabilmek mümkün değildi. Çünkü dünya o kadar büyük bir yer değildi. İnsan nerede olursa olsun, dünyanın öbür ucundaki bir trajedinin sonuçlarına bir gün elbet maruz kalıyordu. Kendisinden ne kadar uzakta olursa olsun, bir savaştan çıkan dumanı er geç ciğerlerine çekiyordu.
Kadın tabiatına ilişkin hiçbir şey nihai olarak bilinemez.
Kaçıp gitmek istediğiniz yerin kaçtığınız yerle aynı olduğunu görmek tam bir aydınlanmaydı. Matt Haig
Yas dediğin bir kırlangıç. Bir gün uyanırsınız ki yok. Gitmiş sanırsınız ama meğersem başka bir yere göç etmiş, tüylerini ısıtmaya. Er ya da geç geri gelir, gene konar kalbinizin üstüne.
Reklam
Ne büyük bir hafiflikti insanın geçmişini olduğu gibi kucaklayabilmesi; o eski ve ham hallerini anlayabilmesi, affedebilmesi, sevebilmesi.
Birine gönlünü kaptırmanın ne kadar kolay, gerçekten sevmenin ise ne kadar zor olduğunu bilmeyen ve yaşamayan yoktur. Bütün gerçek değerler gibi sevgi de satın alınamaz. Satın alınabilen hazlar vardır, satın alınabilen sevgiyse yoktur.
Düşünün bir kez: Savaşta, dar günde bir toplumdan destek alarak düşmanı yeneceksin; topraklarını, onların yardımı ile kazandığın zafer sonunda Lozan Antlaşması ile dört ülke arasında paylaşıp beylerini astıracaksın. Dilini yasaklayıp kültürünü kendi kültürüne adapte edeceksin. Vergiyi alacak, asker alacak, ucuz emek olarak yararlanacaksın. Kimliğini inkâr edip yetmiş yıllık bir asimileye tabi tutacaksın. Artık kaybedecekleri hiçbir şeyi kalmayan bu insanlar silaha sarılmaktan başka çare bulamayıp dağlara sığındığı zaman da "dağ eşkıyası, terörist, cani" ilan edip tüm gücünle üstüne çullanacaksın. Ve ondan sonra da "biz kardeşiz" diyerek nutuk atacaksın. Bu ne biçim kardeşlik ulu Tanrım?
Ölümü arzulanan bir şeye dönüştürmek acıyı katlanılabilir kılmanın bir yolu muydu?
Yine Secde süresinin 13. ayetinde, "dileseydik herkesi doğru yola sevk ederdik" diyorsun, hem de "doğru yoldan gitmeyenleri cehenneme dolduracağım" diyorsun.
Reklam
Dünya keder ve hüzün dolu bir yer.Herkes acı çekmiş ya da çekiyor.İnsan hangi yolu seçerse seçsin bütünüyle mutlu olamıyor.Kaybetmiş, incitilmiş,ihmal edilmiş,yanlış anlaşılmış olabiliyor.
Sayfa 80 - kırmızıkediKitabı okudu