Aslında bu durum, cinsiyet ayırt etmeksizin her iki taraf içinde geçerli bir durumdur...
Çünkü bunun altında bilinenin aksine başka bir hikmet vardır...
Dikkat ederseniz saçlar çok olağanüstü derecelerde elektriklenir.
Eğer karanlıkta kazak giyer ya da saçlarınızı tararsanız aynanın karşısında saçlarından statik elektrik kıvılcımları
İyi ya da kötü bir niyet besleyerek yazmadım. Maalesef günümüzde “örtünme” konusunun ilmi bir yönünün kaldığını sanmıyorum. Sizin güzel anlatımınız baş örtmeyi içinde bulunduğu inanç sahasından çıkartmadan ona tıbbi bir dayanak getiriyor. Tabirimi hoş görün. Bir inanç konusuna ilmi bir dayanak sunmak, onun diğer inanışlarına da ilmi dayanaklar sunulması gerektiği sonucunu doğurur. O zaman da 14 asır önceki ilim ile günümüz ilmi arasında ortaya çıkan çelişkiler inancın esaslarının sürekli tevil edilmesi gibi boş bir iştigale, tehlikeli bir müdahaleye yol açar.
Benim ilk cevabımda olduğu gibi birisi kalkar der ki “İlmi olarak aslolan başın kapanmasıdır,, kafanıza ne istiyorsanız onu takın.” Oysa başlıkların tarihi seyrini geriye doğru incelediğimizde, onların fiziki ihtiyaçlardan ortaya çıkmalarına rağmen siyasal kimliklere büründüğü olgusuyla karşılaşırız.
Özür diliyorum çok uzattım. Halka açık bir yazı ile belirttiğiniz düşüncelerinize yine aynı şekilde küçük bir tenkit getirmek istedim sadece.
Şimdi bunları yapmak için hasta mı olmamız lazım? Yoksa yapmadığımız zaman hasta mı oluruz? Bütün insanlara hasta diyen doktorların da bu dört şeyi yapması gerekir mi? Bu dört şeyi yapan ya da yapmayan doktorlara hasta diyebilir miyiz?
Kusura bakmayın, yazdıklarım şahsınızla ilgili değil. Akışda okuyunca böyle bir alegori yapmak istedim. Doktorluğu dünyadaki en kutsî mesleklerden biri olarak gördüğümü belirtmek isterim. Ancak modern tıbbın hasta tanımı gün geçtikçe genişliyor ve hepimizi kapsamaya başladı. İtirazım biraz buna yönelik.
Bunları yapmanız için hasta olmanıza gerek yok, ama yapmadığınız zaman hasta olma olasılığınız yüksek, bana kalırsa basit gibi görünen ama hayat kurtarıcı tavsiyeler olabilir. Burada bahsi geçen konu aslında hareketsiz bir yaşamdan kaçınılmasıdır, diye düşünüyorum. Özellikle tempolu yürüyüş, her gün deneyimlediğim bir aktivite. Faydasını görüyorum. Hem zihinsel hem fiziksel anlamda.
Hacı Bektaş’ın “Her ne ararsan kendinde ara.” deyişini belki de onu hiç tanımadan düstur edinen bir Oscar Wilde, Fuzuli’yi okumadan yazılmış bir Romeo ve Juliet… Misaller uzatılabilir ancak ben bu kesişimlere hayran oluyorum. Dünyadaki tüm yazarların ve şairlerin aynı ruhu taşıdıklarına inanmak istiyorum. Fransızlar buna “Edisyon Kritik” diyorlar. İlmi sahada ele aldıkları edebi benzeşimler ile ilgili incelemeler yapıp dergilerde yayımlıyorlar. Bizde maalesef Cemil Meriç’ten sonra bu iş ciddiyetle ele alınmadı. Kim ne söyler ise o söz veya düşünce ona aitmiş gibi muamele görüyor. Oysa Erasmus ile Yunus aynı fikri benimsiyor. İnsan’a ulaşmak için katettiğimiz mesafe ne kadar da uzun.