Çok okuyorum bu aralar. Geçmişte de çok okudum. Allah izin verirse ölene kadar da okumak istiyorum.
Ancak iş yazmaya gelince bilemiyorum. Kendimi yeterince ifşa ettim. Oysa bir sürü açık dosya beni bekliyor. Bir sürü ifşa.
Yazmayı durdurmak için yalnızlığımdan sıyrılmam gerekir. Oysaki bu yalnızlık bende ezelî vardı. Ve korkarım ki ebedî yaşayacak. Ben de kendimden değilse bile bir ustadan utanana kadar yazmaya devam edeceğim.
Dücane Cündioğlu okumayı seviyorsanız benim gibi birkaç defa okuyacağınız iyi bir eser. Adeta kimseye değil de kendine yazılmış gibi samimi bir üslubu var. Okur, yazarı tüm çıplaklığı ile görüyor ve adeta onun dertlerine dokunacak kadar derinlemesine bir düşe dalıyor. Kendine pay çıkarmadan okursan, birkaç defa tekrar edersen yazar bir yerden sonra sana dertlerini, sevincini anlatan bir dost gibi yanıbaşında beliriyor. Kalıbı küçük olmakla birlikte hemen her cümlesinde okudukça, durup düşündükçe genişleyen yoğun bir anlam bombardımanı altında kalıyorsunuz. Renkler, ölüm, hiçlik, varlık gibi felsefenin alanına giren konulara düşünürce getirilen açımlamalar, basiti ararken karmaşının orta yerinde cenk eden bir akıl, onların şaşkın arabulucusu vicdan, kölenin özgürlüğünü bağımlılığında gören bir gelenek…
Çok yazınca çok anlatmış olamayacağım için kısaca okumanızı tavsiye ederek bitiriyorum. Keyifli okumalar.
Ölümün Dört RengiDücane Cündioğlu · Kapı Yayınları · 20101,133 okunma