Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Meltem
Meltem
@Mosozoho
-Gene okuyorsun?
-Okumazsam çatlayacağım.
(Kemal Tahir / Karılar Koğuşu)
422 okur puanı
Nisan 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
·
Puan vermedi
Büyük bir hevesle okumaya başladım ama yayınevinin tercihleri yüzünden okuyamadım. Günümüz Türkçesine sadeleştirme yapılmamış ama yabancı kökenli kelimelerin yanına parantez içinde anlamları yazılmış. Bu şekilde okumak aşırı zor ve tatsız oluyor benim için. Dikkatimi hikayeye veremedim maalesef. Kelimelerin anlamları verilmese daha kolay okurdum. Yayınevinin kapak tasarımı çok hoşuma gittiği için almıştım ama hayal kırıklığı oldu. Başka bi yayından alıp okuyacağım artık.
Lady Susan, Jane Austen'ın 18 yaşında iken yazdığı kitabı. Fakat ölümünden 54 yıl sonra basılıyor. İlk dönem eseri olması zayıf olduğunu düşündürmesin. Tam bir Jane Austen eseri Lady Susan. Kitap mektuplardan oluşuyor ve bu bence okuma heyecanını çok artıran bi teknik.
Lady Susan kocası yeni ölmüş ve bir kızı olan bir kadın. Çok fazla gayrı meşru ilişkisi olan, aklı kötülüğe çalışan, kendinden başkasını asla düşünmeyen bir kadın. Bu kısa eserde de bunların bazılarına tanıklık ediyoruz. Keşke daha uzun olabilseydi. Ama yine de çok keyifliydi.
1900 lerin başında bir Fransız burjuva ailesinin yaşamını anlatıyor Thibault'lar. Yapı Kredi Yayınları'nın 3 ciltte bastığı bu seri aslında 8 kitaptan oluşuyor. İlk cilt 5 kitaptan oluşuyor. Otoriter bir baba ve birbirinden tamamen farklı iki evlat arasında yaşananları,evlatların kendi yollarını çizerken yaşadıkları ve ailenin birbiriyle ilişkisini okuyoruz Psikolojik tahlillerin iyi yapıldığı bir metin olduğunu düşünüyorum. Bir aile yaşantısı okurken aynı zamanda dönem yaşantısına da tanık oluyoruz. 1. Dünya savaşı öncesi atmosfer az da olsa hissettirilmiş. Sanırım diğer kitaplarda daha fazla dahil olacak savaş.
Edebi olarak doyurucu bir eser Thibault'lar. Tahmin ettiğim gibiydi. İyi bir klasik eser okumak isteyenler bi şans vermeli. Baskısı yok kütüphanelerden temin edilebilir.
Okur Takip Önerileri
Osmanlı egemenliğinde olan Batum, Şavşat, İmerhevi ve Acara bölgelerinde geçen bir isyan ve özgürlük mücadelesi okuyoruz. Topraklarında başka devletlerin egemenliğini istemeyen Gürcü halkı'nın yaşadıkları- yazarın gerçek olaylardan alındığını söylediği- kurgulaştırılmış. Topraklarını kaybetmek istemeyen Osmanlı ve bu topraklarda hakimiyet kurmak isteyen Ruslar arasında sıkışıp kalmış bir halk kendi kahramanlarını çıkarıyor içinden. Emrula da efsaneleşmiş bir kahraman. Kitap boyunca bu kişinin etrafında gelişen olayları okuyoruz çoğunlukla.
Konu olarak çok ilgimi çeken bu kitap maalesef büyük hayal kırıklığı oldu benim için. Kurgu bölük pörçük. Bütünlük asla kurulmamış. Olaylar nasıl başladı nasıl gelişti belli değil. Gereksiz bir sürü kişi kurguya dahil edilmiş ama hikâyeye bir katkıları yok havada asılı kalıyorlar âdeta. Emrula da yeterince inandırıcı anlatılmıyor. Birden bire mücadeleye başlayıp kahraman oluyor. Bi sebep sonuç olsaydı bari. Edebî yönden de çok zayıf maalesef. Güzelim konu heba oldu.
Ailece çıktıkları tatilde kocasının rahatsızlanıp hastaneye kaldırılması ile bütün hayatı değişen Mia'nın hikayesini anlatıyor Kayboluyorsun. Bütün hayatı derken sadece bugünü ve geleceği değil düne olan bakışı, geçmişte yaşadıklarını anlamlandırışı da değişiyor. Bütün hayatını ve varlığını sorgulamaya başlıyor.
Başarılı ve zengin bir eş, ergen bir erkek evlat ile güzel , çalışkan bir kadın. Dışarıdan bakıldığında sıradan ne mutlu bir aile gibi görünmelerine rağmen hayatlarının derinliklerinde ne sancılar ne yalanlar ne aldatmalar olduğunu yavaş yavaş görüyoruz.
Kocasının beyin tümörü olduğunu öğrendiğinde bütün bakımını üstlenir Mia. Tümör sadece akıl ve beden konusunda sıkıntılar çıkarmaz. Aynı zamanda karakter değişimlerine de yol açar. Aynı zamanda bir de ergen oğlu ile aralarındaki bağı koparmamak için ve oğlunun hayatının bütün bunlardan etkilenmemesi için uğraşır. Tüm bu uğraşlar arasında sevilmek, anlaşılmak, destek almak isterken teselliyi bir başkasında bulur.
Kurgu, insan ve özellikle kadın psikolojisini aktarmak açısından oldukça başarılıydı. Yazarın anlatımından çok etkilendiğimi söylemeliyim. İstisna kitabının daha çok okunduğunu görüyorum ama bu kitap da es gecilmemeli kesinlikle.
Missisippi nehri kenarında bir köyde yaşayan Tom Sawyer isimli yaramaz mı yaramaz bir çocuğun maceralarını okuyoruz. Teyzesi büyütüyor Tom'u. Hem çok seviyor teyzesi onu hem de çok çekiyor elinden :) hikayenin kendisi kadar yazarın anlatımı da çok keyifliydi.
Güney Afrika'da yaşayan beyaz bir ailenin 5 üyesinden 4 ünün ayrı ayrı ölümleri ve cenazeleri ekseninde kurulmuş hikaye. Aile bireylerinin birbiriyle olan ilişkisi, toplumda siyahilerin durumu, ırkçılık kurgu içerisinde okudugumuz bazı konulardan. Karamsar bir atmosfer var kitap boyunca. Bir de çok alakasız bir yerde ensest bir ilişki ve hikayedeki en masum kişinin eşcinsel olması gibi hikayeyle tamamen alakasız, çağdaş edebiyatın en sevdiği ve aralara mutlaka sıkıştırdığı iki konu var. Gerçekten çok saçmaydı bu iki eklenti. Hikayeyle tamamen alakasız sadece olsun diye konulmuş hatta belki kitabın ödül almasında da etkili olmuş iki ahlaksız durum. Okuduğum eserlerde alakasız bir şekilde araya sıkıştırılan bu meselelerden hoşlanmıyorum. Kitabında bunca aldığı övgüyü asla hak ettiğini düşünmüyorum.
Hüseyin Rahmi'nin çeşitli öykü kitaplarından derlenen 13 öyküden oluşuyor kitap. Toplumun bir çok kesiminden insanın hayatını anlatıyor. Özellikle açlık ve yoksulluk konuları, savaşın yarattığı tahribat çok etkileyici işlenmiş. Yer yer gülüp yer yer hüzünleniyorsunuz okurken. Hikayelerin hepsi birbirinden güzeldi. Okuma listenizde yer alması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum.
Dickens hasretini gidermelik kısa bir kitap İşaret Memuru. Hayaletlerin kol gezdiği üç hikayeden oluşuyor. Tekinsiz, tüyler ürpertici ve etkileyiciydi hikayeler. Gece okumayın.
Bav!
Lucky saf kan bir doberman. İsviçrelerden getirilmiş. Çok akıllı, çok kurnaz, çok duygusal ve çok yaramaz bir köpek!
Lucky'nin ve onu tanıyan, seven, ona bakan herkesin hikayesini de barındıran bu kitabı okurken hem çok gülecek hem de ağlayacaksınız (yani ben baya ağladım. Duygusalsanız siz de ağlarsınız hazır olun). Bu yönüyle tam bir Sezgin Kaymaz kitabı diyebiliyoruz kendisine. Uzun süredir kitaplığımda bekliyordu. Doğru zamanı bekliyordum. Daha doğrusu Sezgin Kaymaz kalemine ihtiyaç duyacagım zamanı bekliyordum. Tam zamanında okudum ilaç gibi geldi. Zihninizi boşaltmaya ihtiyaç duydugunuz bir anda size de iyi gelecektir. Keyifli okumalar.
Gâvur Mahallesi, yazarın kendi çocukluğunda yaşadığı ve tanık olduğu bazı olayları hikayeleştirdiği kitabı. Mıgırdiç Margosyan Diyarbakır'lı ermeni bir yazar. Çocukluğu da doğduğu bu kentte geçmiş. Ailesi, komşuları, akrabaları, sevdiği kızlar, kilise papazı, ebe kadın, demirci,marangoz vs vs. Hayatına bi şekilde dokunan ve hafızasına yer eden bi sürü insandan bahsediyor. Kürtçe, Ermenice ve Türkçeden oluşan ortak bir dille yazılmış adeta hikayeler. O anlatırken biz de Diyarbakır'ın dar sokaklarında, cami avlularında, klise avlularında dolaşıyoruz. Kulaklarımızda ezan sesi ve çan sesi. Adeta biz de orada yaşıyoruz. Şehri bilenlerin gözünde canlandırmak daha kolay olacaktır. Benim için de çok zor olmadı. Çok sıcak ve samimi bir eser.
Bir yönetmenin yanında asistan olarak çalışmaya başlayan kahramanımızın, patronunun isteği üzerine bir takım sırların peşinde koşmasına şahitlik ediyoruz. Bu sırlara yavaş yavaş vakıf olurken aynı zamanda diktatörlük dönemi İspanya'sının kirli yönlerinden bazılarını da görmüş oluyoruz. Kurgu diktatörlük döneminin yeni bittiği bir döneme ait ama geçmişte yaşanan bazı olaylar irdelenirken o dönem içinde bulunulan duruma da ışık tutuluyor.
Bir de aşk,aile ve ikili ilişkiler üzerine yaşanan çarpıcı olaylar var.
Açıkçası hikaye edilen konunun çok ötesinde dil ve anlatım sizi içine çekiyor. İlk sayfadan hatta ilk cümleden bile bunu hissetmek mümkün. Hem etkileyici hem edebî açıdan duyurucu bi eser okumak isteyenlere tavsiye ederim.
Kısacık ama keyifli bir köy/ köylü hikayesi Karabibik. Bir çay, kahve modasında okunabilecek türden. Bir çift öküz almak isteyen Karabibik ve yaşı geçmiş kızı Huri'nin hikayesi. Kaş'ın bir köyünde geçiyor. Dili sade olmakla birlikte yöreye ait ağız da kullanılmış. Ve bu da hikâyenin bize geçmesinde etkili oluyor. Ben sevdim tavsiye ederim.
Muazzam bir anlatım...
Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı yazarın otobiyografik romanı. Hatta belki de otobiyografisi bile diyebiliriz. Anlatılanların çok etkileyici,sarsıcı hatta inanması zor olmasının yanı sıra anlatım da çok çok iyiydi. Yazardan okuduğum ilk eser olmamasına rağmen ilk defa okuyor gibiyim. Hatta keşke bu eserinden başlasaydım dedim okurken.
Bir anne ve oğulun yaşam mücadelesi ile başlıyor kitap. Böyle bir annelik var mıdır bilmiyorum. Hayatını tamamen oğluna adayan bir kadın. Ve oğul da bu fedakarlığın karşılığını bütün bi hayatını annesinin yaptıklarının karşılığını vermeye çalışarak geçiriyor.
Çocukluk maceraları, eğitim hayatı, aşkları, askerlik serüveni, ve son bölümde ikinci dünya savaşında pilot olarak görev aldığında yaşadıkları yani aslında bütün hayatı anlatılıyor. Kitabın sonu da beni çok etkiledi. Çok fenaydı! Çok uzun zamandır listemde olan bu kitabı neden bu kadar beklettim bilmiyorum.
Mutlaka ama mutlaka okunmalı.
Mübadelede ailesinin büyükleri göç etmek zorunda kalan Dimitrios, yıllarca mübadillerin özlemle anlattığı Ürgüp'e ziyarete gider. Oraları gezip biraz suyundan biraz toprağından alıp götürmek ve gördüklerini hasretle bekleyen büyüklerine anlatmak ister.
Dimitrios'un Ürgüp'te tanıştığı Aziz Güzelgöz'ün babası Mustafa Güzelgöz zamanında kütüphane memuru imiş. Köylere eşek sırtında kitap taşıdığı için ona "Eşekli Kütüphaneci" diyorlar.
Kitap esasında Eşekli Kütüphaneci'nin mücadele ve hizmet dolu öyküsünü anlatıyor. Bu öykü ekseninde bürokrasinin çıkmazları, halkın ekonomi ve eğitim yönünden yaşadığı sıkıntılara değiniliyor. Okumanın önemi üzerinde sıkça duruluyor. Bir yandan da Dimitrios üzerinden Türk- Yunan dostluğu köprüsü kurulmaya çalışılıyor.
Kitap boyunca yazarın üzerinde durduğu bir konu da " yobazlık ". Evet yobazlığın her türlüsü kötüdür. Hayatı zorlaştırırır. Tamam bunda hemfikiriz. Fakat yazar işi alıp başka bir boyuta taşıyor. Adeta fetva makamı! Durum şu:
Üzüm yetiştiren köylü bu üzümle şarap da üretiyor. Bu durumu eleştirenlere karşı yazarımız bir " modern ve çagdaş imam " türetmek istemiş. Bu imam üzerinden fıkhi hükümler bile veriyor. Şarap üretmek neden haram olsunmuş? Sarhoş etmeyecek kadar şarap içmek caiz olmanın yanında sağlığa da yararlıymış.
O kadar güldüm ki bu bölümleri okurken. Ne olacak bizim bu herkesin kendini din alimi zannetmeleri? Kendi fikrini empoze etme adına Allah'ın haram kıldığına helal demeleri. Töbe haşa dedirtecek türden.
