eylüldü ve her eylülde olduğu gibi senin etkin altındaydım, sen olmayınca fazlasıyla kalabalık, fazlasıyla boş o lanet yerde geçirdiğim günlerin etkisi altındaydım.
Ama eğer bir aşk hikayesi bitmediyse daha doğrusu bu olayda olduğu gibi hiç başlamadıysa bile o aşk söylenmemiş sözlerle, tamamlanmamış eylemlerle, kondurulmamış öpücüklerle iki kahramanın hayatını izlemeye devam edecektir. Bu hep böyledir ama onlar için gerçekten öyle oldu (…)
Hayatımın en iyi kısmının sen olduğuna inanıyorum, burada yalan, aldatmaca, öfke yok, (şu anda beni aradın, işte şimdi kaybediyorum kendimi), sen hayal edilebilen kısmısın, geceleri bile, çünkü rüyalarımda seni görmeye devam ediyorum.
Bense bambaşka bir haldeyim Marco ve bunu tümüyle değiştirmeliyim, kabahat benim, sonra bir daha huzur bulamayabilirim. Biliyorum, anlıyorsun beni, aynı benim gibi seviyorsun, yanımızda olana kötülük yapmaktan korkuyoruz ikimiz de.
Sadece umut değildir bu, aynı zamanda tüm çapraşık özlemlerimizdir: Hırs, nefret, sevgi (özellikle de sevgi); duygularımız, hak eder göründükleri hedeflerine ne denli ender olarak erişir? Nasıl umutsuzca işaret veriyoruzdur, gökyüzü ne kadar da karanlıktır; dalgalar ne kadar da büyüktür. Hepimiz de denizde kaybolmuşuz, umut ile umutsuzluk arasında gidip gelmişiz, bizi kurtarmaya hiçbir zaman gelmeyebilecek bir şeye el sallamışızdır. Felaket sanat olmuştur; ama indirgeyici bir süreç değildir bu. Özgürleştirici, genişleten, açıklayan bir süreçtir. Felaket sanat olmuştur: Yani sonuçta, işe yaradığı şey olmuştur.