Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Murat PUTGÜL
Murat PUTGÜL
@Murat20
Memur
Lisans
Uşak
10 Ekim 1984
223 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Bir çocuğa ne yaptığınız önemlidir...
Çocuklukta yaşanan travmaların insanın yaşamına yön verdiği,karakter oluşumunda önemli rol oynadığı şüphesiz ki bir gerçektir. Kendinden daha koyu bir ten rengine sahip olduğu için annesi tarafından dışlanan,kendisinden utanılan Lula Ann üzerinden ırkçılık, çocuk istismarı,sevgi eksikliği gibi konular işlenmiş kitapta.
Akıcı bir kitap ama işlediği konu bakımından daha fazla farkındalık yaratacak detaylar üzerinde durulabilirdi diye düşünüyorum.
Teninin rengini bir kambur gibi sırtında taşıyacak daima.
Korku hüküm sürdüğünde hayatta kalmak için tek seçeneğiniz itaat etmektir.
Bir çocuk. Yeni bir hayat..
Kötülüklerden, hastalıklardan uzak,kaçırılmayan ,dayak yemeyen, tecavüze uğramayan, ırkçılıktan,aşağılanmaktan korunan,incitilmeyen, kendinden nefret etmeye itilmeyen,terk edilmeyen bir çocuk.Hatasız büyüyen.İyilikle.Öfkesiz.
Tanrı çocuğu korusun..İNSANDAN.
Masalla gerçeği ayırt edebilecek okurlara diye başlıyor Azra Kohen kitaba. O kadar masala dalmışız ki etrafımızda olup bitenden bi haber kendi egoist ve o kadar da pragmatist duygularımızın peşinden amaçsızca koşup duruyoruz.
Çok fantastik bir Dünya yaratmış Azra Kohen. Kendi yarattığı gezegenin gözünden bizim yaşadığımız Dünya'da görüpte görmek istemediğimiz ne varsa(bencilliklerimiz, doyumsuzluklarımız,duyarsizliklarımız) gözümüze sokuyor. Hayatı anlamlandırabilmemiz, insansı bir yaşamdan gerçek anlamda sorgulayan, saygı duyan insana evrilebilmemiz için göz ardı ettiğimiz insani değerleri bizlere tekrar hatırlatıyor.
O zaman sorgulayalım kendimizi ne kadar insanız ne kadar insasıyız.
Ön yargı düşüncenin en büyük hastalığıdır.
İnsanın insanlığı evrendeki merhametin temsilidir.
Tükettiğinizi üretmeden bu bataklıktan asla çıkamazsınız.
Soru sormayan,sadece söyleneni yapan bu kölelik sistemini tamamen paranın belirlediği bir hiyerarşiyle yaşıyorlar.
Zorunluluklar kendimize söylediğimiz yalanlardır.
Bir ulusun köleliği;kendi vergileriyle hayat verdikleri kurumların diğerlerinin eline geçmesiyle başlar,kurulan nükleer santrallerin yaydığı zehirde yetişen nesillerin,hayatta kalmaktan başka hiçbir şeyi önemsemeyecek sağlıksızlıkta olmasıyla devam eder ve samanı bile yurtdışından ithal eder hale gelmesiyle doruk noktasına ulaşırdı.
Kendi kümelerinden görmedikleri insansıları öldüren bir uygarliktan,yaşama saygıyı öğrenmeleri beklenemez.
Biriktirmek öğretilmiş,biriktirilen her şeyin geleceğin yoksunluğuna dönüşeceğini anlamıyorlar.Korkuyla biriktiriyorlar.
Ana; Rus proletaryasının Çarlık Rusya'sına karşı verdiği devrimci mücadelenin romanıdır. Zor şartlar altında fabrikalarda çalıştırılan işçilerin özgürlükçü düsünce,hak arayışı, eşit gelir dağılımı gibi sosyal devlet anlayışının gereklerine olan inançları, mülk sahipleri ve onların koruyucusu konumundaki Çarlık Rusya'sına karşı verdikleri fikir mücadelesi, bu mücadelede fikirleriyle işçilere yol gösteren onları örgütleyen Pavel in tutuklanmasından sonra oğlunun bıraktığı bayrağı omuzlayan Ana Palegaya nın mücadelesini anlatıyor kitap.
Anaların her şey için ağlamaya gözyaşı olur, her şey için. Sizin de ananız varsa bunu bilir. Evet bilir.
Siz ne derseniz deyin. Ama içinden Tanrıyı koparıp alırsanız Beyler,hüzne kapıldığında bu yaşlı kadının yaslanacağı bir şeyi kalmayacak.
Demek Tanrı yürekte ve akıldadır,yani kilisede değil.Kilise Tanrı'nın mezarıdır.
Neden her şey bol ama ben açım? Ve neden herkes akıllı,ben aptal ve cahilim?Nerede esirgeyen, bağışlayan, yoksul zengin ayırt etmeden herkesi seven Tanrı?
Kadın kısmı sevinçten olsun kederden olsun ağlamayı çok sever.
Okur Takip Önerileri
Sen kendini kim sanıyorsun ki? dedi evin hanımı Rahab. Dur da sana izah edeyim. Sen bir abdasın yani bir köle. Bu ne demek biliyorsun değil mi? Bir abda olduğunu asla unutma! Hayır ben Mende yim diye karşılık verdim ona yavaşça. Abda kelimesinin ne anlama geldiğine dair en küçük bir fikrim dahi yoktu.
Yaşanmış,kalbe işleyen bir özgürlük mücadelesi hem de 21. Yüzyılda. Mutlaka okumalısınız.
Alexandre Dumas hayatını kazanmak icin Paris e geldiginde 16 yaşında bilgisiz ve görgüsüz bir köylü çocuğuydu. Baba dostu bir dük ün himayesinde kendini geliştirerek 300 'ün üzerinde eser yazmıştır.
Alexandra Dumas; Hollanda 'nın simgesi olan Lale yetiştiriciliğini,17.yüzyıl Hollandası nın kültürel,siyasi ve tarihi dokusunu Siyah Lale de kendine özgü üslûbuyla fevkalade bir bicimde kaleme almıştır.
Siyasi bir suçlamayla hapiste tutulan Cornelius un en büyük tutkusu Lalelerdir. Haarlem Çiçekçilik Cemiyetinin açtığı yarışmada en güzel laleyi yetiştirmek onun için hayattaki tek hedef tek tutkudur. Hapishane,kıskançlık ve aşk üçgeninde dönen okunmaya değer bir klasik.
Okurken çiçek yetistirmek için gerekli ısı,ışık ve toprak özellikleri gibi önemli faktorlerinde ayrıntılı bir biçimde aktarılması çiçek yetiştirmek isteyen okurlar için cok faydalı ip uçları veriyor.
Sevinç doğaüstü bir his mi? İnsanın normal hali bu olamaz mı yani? İnsanın akli ve ahlaki gelişimi ne kadar yüksekse ne kadar özgürse,hayat ona o kadar keyif verir. Her andan her yasamdan mutluluk çıkarmak birinci amaç birinci hedef olmalı.
Başlar başlamaz on yıl öncesine dönmek kavramı bende öyle şimşekler çaktırdı ki. On yıl öncenin pişmanlıklarına keşke demek yerine önümüzdeki on yılı planlamak,geçmişten ders alarak iş hayatında olsun,gönül maceralarında olsun, hayatın hemen hemen her alanında daha az keşke diyeceğimiz bir hayat yaratma gayesi ile bakış açımda müthiş bir değişiklik yaşadım. Artık bende geceye küfrediyorum. İnanın müthiş deşarj oluyorum.
Boran ve Berivan'ın aşklarının peşinden giderek geride bıraktıklarını,vazgeçtikleri,fedakarlıkları, hayallerini, anlatan sürükleyici,etkileyici bir kitap. Spoiler vermekten şiddetle kaçınıyorum.
Harika bir ekiple keyifli bir ortak okuma gerçekleştirdik.
Suat Derviş yazım tarzı olsun işlediği konular olsun her kitabında beni şaşırtmıştır. Bu kitapta da bakalım bizi ne bekliyor derken umulmadık bir biçimde bir polisiyenin içinde buluverdik kendimizi.
Fatoş ve Fafa konservatuvar eğitimi almak için Berlin e doğru trenle yola çıkarlar. Trende işlenen bir cinayet ve Fatoş ve Fafa 'nin bavullarından çıkan kesik bir kadın başının etrafında dönen,son ana kadar çözülmesi imkansız bir cinayet.
Bir dönem ablası Hamiyet ile Berlin'de eğitim alan Suat Derviş'in bu döneme ait gözlemlerini,Alman toplumundaki gelir düzeyi uçurumlarını,toplumun sefaletini ve özellikle 1.Dünya savaşından sonra yükselmeye başlayan ve ilerleyen dönemde insanları büyük acılara sürükleyecek faşizmin tehlikesini görüp işlemesi son derece etkileyici.
Kitap; bir kış akşamı kaybolan yaşlı komşusunu aramak için sokağa çıkan adamın mahallesinden başlayarak üniversitenin gizli dehlizlerine,zifiri karanlıktaki heykel sergisine,kendi filmini çekenlerin açık hava sinemasına,metro inşaatı ve ölüm kuyuları gibi bir çok yerden geçerek karşılaştığı insanlarla etkileşimini konu edinirken; geçmişini sorguladığı aşklarını,pişmanlıklarını, verdiği kararları irdelediği bir sorgulama süreci yaşar.
Yazar gündelik hayatımızda görmezden geldiğimiz,boş yere hayiflandigimiz ,gereksiz sorguladığımız o kadar çok ayrıntıyı kitapta şamar gibi yüzümüze vurmuş ki hak vermemek elde değil.
Kitap insanî içine öyle bir alıyor ki son sayfasına kadar hep olayların içerisindesiniz.
Yazarın okuduğum ilk kitabı ama son kitabı olmayacağı kesin.
Insanı kendi hayatım dediği o esarete mahkum eden neydi.
Feminist bir yazar olan Chorlette Perkıns Gulmen'in yarattığı feminist bir ütopyayı anlatan kitap genel olarak ataerkil toplum yapısıyla ve mantığıyla yönetilen bu bağlamda da ataerkil ütopyaların yazın dünyasında ağırlıklı olduğu bir dönemde farklı bir bakış açısı yaratmıştır.
Kadınların döllenmeden üreyebildiği,fizyolojik olarak erkeklerden geri kalmadığı,erkeklerin yapabildiği her şeyi yapabilen,düzenli,temiz,
sağlıklı bir anaerkil toplum yapısıyla; savaş,şiddet,kaos,fakirlik,hastalıklar,adaletsiz yönetimler gibi toplumların yaşam kalitesini negatif yönde etkileyen ataerkil toplum yapısını karşılaştırarak kafasında yarattığı ütopya ile mevcut dünya yönetim sistemini kıyasıya eleştirmiştir.
Kadınların baskı altına alındığı,mutlaka bir erkeğin himayesinde olması gerektiği hatta beyin yapilarinin farklı olduğu gerekçesiyle ülke yönetiminde bulunmaması gerektiğini savunan ve maalesef toplum tarafından da çok fazla kabul gören bu tarz özürlü beyinlerin olduğu bir dünyada yeni bir nesil yetiştirmek için Kadınlar Ülkesi'nde olduğu gibi anaerkil bir toplum muhakkak gereklidir.
Kitapta; Büyük önderimizin hastalık süreci,tedavi yöntemleri,ilaçları,doktorları,bu zorlu süreçte oldukça hareketli olan dünya siyasetine bakış açısı muazzam ve yerinde tespitleriyle 2.Dünya savaşını önceden tahmin ederek savaştan yeni çıkmış Türkiye Cumhuriyetini savaşın dışında tarafsız tutarak müthiş bir liderlik örneği sergilemesi başlıca konuları teşkil ediyor.
Sansasyonel bir biçimde yerli ve yabancı doktorlar ve uygulanan birbirinden farklı tedavi yöntemleriyle deneme tahtasına döndürülen Büyük Önderin doktorlarının ilerleyen zamanda ortaya çıkan deneyleri özellikle Nazi sempatizanı doktorun nazi kamplarında yaptığı insanlık dışı deneyleri aynı doktorun Atatürk 'ün tedavisinde rol almış olması son derece düşündürücüdür.
Galiçya kırsalının büyüleyici ve çetın topraklarında önyargılara,sıradan kötülüğe ve tabulara karşı kalplere ulaşma mücadelesi veren,toplum tarafından dışlanmış bir cücenin umutsuzluk sarmalından coşkun ezgilerle kurtulma çabasının etkileyici öyküsü.(Arka kapaktan alıntı)
Karşındaki ne kadar çirkin olursa olsun güzel bakan güzel göremez mi?
Gözle görünen ne kadar çirkin olursa olsun en büyük güzellikler kalplerde gizlenmiş olamaz mı?
Çirkin görüntüsüne rağmen insanlara hep iyi duygular besleyen,kalbinde güzellikler barındıran, insanlarla iletişim kurmak için önce onlara evlerini,topraklarını hediye ederek bu şekilde insanlarla iletişim kurmak isteyen cüce başarılı olamayınca insanlarca anlaşılmak için gitarıyla şansını dener ama önyargıları,tabuları yıkmak o kadar kolay değildir.
Gitar benim en büyük umudumdu insan olmak umudum.
Çirkinim korkutan bir çirkinlik bu.
Kadınların hak aradığı,haklar kazandığı bu uğurda mücadele ettiği bir dönemde yaşayan Suat Derviş yazılarıyla,görüşleriyle kadının sesi olmuştur. Özellikle İkdam gazetesinde ilk defa kadınlara hitap eden bir sayfa hazırlayarak kadınların günlük rutinlerine dair pek cok konuda yazilar yazmış,çok verimli çalışmalar yapmıştır.
Suat Derviş'in kadınları da kendisi gibi ne aşktan ne mücadeleden kaçıyor. Hiç kimseye hiç bir erkeğede boyun eğmiyorlar. Onlar kalben,ruhen,zihnen özgür olmanın peşinde.
27 hikayeden oluşan kitabı bazen tebessüm ama daha çok ta içiniz acıyarak okuyacaksınız.Kitapta uzun süre hafızamdan çıkmayacak Kırk sene sonra,Beyaz Teyze,İskarpinler gibi daha nice hikayeler var.
ŞIK Hüseyin Rahmi'nin kaleme aldığı ilk eseri. Ahmet Mithat 'in sahibi olduğu Tercüman-ı Hakikat dergisine kitabı ilk şekliyle gönderdiğinde Hüseyin Rahmi'yi çağıran Ahmet Mithat "Çocuğum senin yaşında birisinin böyle bir eseri yazması imkansız doğru söyle babandan mı,abinden mi,arkadaşından mı yardım aldın"? diyerek eserin büyüklüğünü Hüseyin Rahmi'nin küçük yaşıyla bağdaştıramaz.
Kahramanımız Şöhret bey giyimi,kuşamına dikkat eden ama çehre olarak fazla ümid vadetmeyen dar gelirli bir gençtir. Cemiyet hayatının yegane kuralı olan bitmez tükenmez bir sermayeye sahip olmayan Şöhret bey annesinin yüzüklerini çalarak metresinin yanına gider ve bize göre komik kendisine göre talihsiz olayların başlangıcını yapar. Yerinde espirileri,nükte dolu sözleriyle Hüseyin Rahmi'nin kendine has üslubunun tohumu olan bu eseri mutlaka tavsiye ederim.
Türk klasiği sevenlerin keyifle okuyacağı akıcı keyifli bir eser.
Atatürk; Latife hanımı uyanık bir erkek kafasıyla çekici bir kadın vücudunu kendinde birleştirmişti. Sözleriyle ifade etmiştir. Atatürk 'ün Cumhuriyet ile birlikte görmek istedigi,yaratmak istediği kadın profili yurt dışında eğitim almış her anlamda özgür,kararlı,bilgili bir kadın olan Latife hanımda zaten fazlasıyla vardı. Kadınlara verilecek haklar konusunda,kadınların topluma girmesi her anlamda her alanda erkeklerin seviyesine ulaştırılmasında Atatürk'ün fikir hocası,danışmanı olmuştur Latife hanım.
Ben zaten evlenmiş olmak için evlenmiyorum.Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım diyerek evliliğiyle yaratmak istediği toplum yapısını da bir nevi açıklamıştır Atatürk.
Düşüncelerinden ödün vermeyen İki kuvvetli karakterin evliliği ister istemez aynı rutin üzerinde gitmez. Atatürk te bakmış artık bu evlilik iki tarafı da mutsuz ediyor. Ayrı yollarda devam etme kararı almış ve o dönem talak adı verilen erkeğin kadını boşama şekli olan tek taraflı bir şekilde boşayıvermis Latife hanımı. Hatta evlilikleri Batı tarzında boşanmaları ise kadın haklarının çok konuşulduğu bir dönemde talak adı verilen erkeğin kadını boşama şekli olan tek taraflı bir şekilde boşayıvermis Latife hanımı.
