Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Murat Özdenvar
Murat Özdenvar
@MuratOzdenvar
Bankacı
Üniversite
İstanbul
Adana, 24 Kasım 1977
134 okur puanı
Temmuz 2019 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Şahane bir tarihi roman. Kitap, 1600lü yılların başında, bir rum adası olan milo’da yaşayan rum kızı Afro’nun binbir tesadüfle saraya girmesi ile başlıyor ve mahpeyker kösem sultan’ a dönüşmesiyle devam ediyor. Yarım asırlık “gölge” hükümdarlığında, sultan ahmet’in eşi, sultan 4.murat ve ibrahim’in annesi, 4.mehmed’in ise babaannesi olarak tarih sahnesinde rol alıyor. Bir çoğuna kösem sultan’ın da dahlinin olduğu sıra dışı olayları okuyor, hem bilgileniyor hem şaşırıyorsunuz. 1.Ahmet’in vefatı sonrası bir delinin tahta çıkarılması, geri indirilmesi, genç osman’ın katli, hafız ahmet paşa’nın katli (ki bu sahne çok etkileyiciydi), at meydanı cengi,4. Murad’ın acımasızlıklarla dolu istibdat devri, yerine gelen ibrahim’in bizzat annesi tarafından katlettirilmesi ve 4.mehmed’in finalde son noktayı koyması! Bu başlıklar, kitabın köşe taşları diyebiliriz. Bu olayları okurken, 17.yy osmanlısı ve istanbulu hakkında, saltanatla yönetilen devletin organları/işleyişi ve sosyal hayat konusunda hayli fikir sahibi oluyorsunuz.
Cellatlık müessesi, bir anda (keyfi sayılabilecek nedenlerle) insanların bir kaç dakika içinde öldürülmesi ve hatta öldürüldükten sonra da kentin meydanlarında -ibret olsun diye-günlerce asılı bırakılması tüyler ürpertici hadiseler.. velhasıl, tarihimizin en güçlü kadın karakterlerinden biri olan kösem’in hayatının merkezde olduğu roman, çok akıcı, yalın ve kolay okunabilir nitelikte bir bilgisel. Mutlaka okuyun.
Uzun süredir Youtube’da yayınlarını takip etmeye çalıştığım Enver Aysever’in okuduğum ilk kitabı oldu. Enver Aysever’i her şeyden önce samimi buluyorum. Evet bir çok konuda farklı düşünebiiyoruz, biraz köşeli ve kendi tabiriyle radikal ve tahammülsüz bir profil. Fakat önemli bir entellektüel ve bu birikimini paylaşmayı seviyor. Kitabı çok beğendim, hiç sıkmadı. Hastalığının başından sonuna kadar olan süreci anlatırken hem hayata hem gündeme yönelik düşüncelerini deneme tadında yazmış. Bazı yerlerde felsefi sorgulamalar bazı yerlerde magazin. Yine kitap önerileri vs. Bence kısa ama çok keyifli, dolu-dolu bir kitap olmuş. Öneriyorum.
Ben ne okudum az önce! Nefis.. kapağında hem bestseller hem Amerika’dan yazdığı için 5-10 sayfa okur bir kenara bırakırım diye elime aldığım kitap bir solukta bitti! Kitap çok akıcı olmakla birlikte bence en önemli özelliği çok “sıcak”.. hayatın tam içinden. Hatta iddialı bir yorum olacak ama insanı ölümle barıştırıyor bile diyebiliriz. Üzerimdeki etkisinin bir ömür sürmesini diliyor ve rica ediyorum, mutlaka okuyun.
Okur Takip Önerileri
Kişisel gelişim kitaplarına mesafeli olduğum için tereddütle aldığım kitap, okudukça derinleşti . Acar hoca konusunda duayen bir kişi, hem mektepli hem alaylı olduğu için de ansiklopedik bilgisini bizzat deneyimlediği pratikle harmanlamış ve ortaya çok güzel bir “tavsiye” kitabı çıkmış. Sıkılmadan okuyacağınız ve ortalama bir okur-yazarın kendinden bir şeylere denk geleceği/faydalanacağı bir eser, tavsiye ediyorum.
Yine iddialı ve cesur bir eser. Kitap, Tevrat’ın Sümerlerin yaşamından/tabletlerinden/örf ve ananelerinden, hammurabi kanunlarından etkilendiğini, Kur’an’ın da Tevrat’ın bir uyarlaması hatta prototipi olduğunu savunuyor. Bunu çok rasyonel önermeler, olaylar ve bizzat ayetlerle ispata çalışıyor. İnanıp inanmamayı okuyucuya bırakmış ve bence de doğru yapmış. Özellikle dinlerin geçmişi ve tarihi ile ilgilenenlerin okuduğunda mutlu olacağını düşünüyorum. Öneririm.
Çok iddialı bir kitap. Yıllar önce okuduğum Turan Dursun kitaplarına götürdü beni. Bugün yaklaşık 2.5 milyar insanın peşinden gittiği bir dine ve o dinin kutsal kitabına/peygamberine yönelik yapılmış eleştirileri kapsıyor. Tamamı belgeli. Tabi ki din bir yorumdur ve kişiseldir, ya inanırsın ya da inanmazsın.. yazar (kendisi bizzat bir imam olarak) inanılmaması gereken perspektiften taraf olmuş, kendi yorumu ve tercihidir. Fakat ben kitabı genel olarak beğendim. Sonsuz ve sayısız kaynak göstermiş ki bunlar ( imam buhari gibi) çok muteber kaynaklar olmuş. Velhasıl, kitabı öneriyorum, cesurca (!)okumaktan çekinmeyin, kitap bittikten sonraki düşünceler subjektiftir ve tartışmaya kapalıdır, rahat olun.
Gördüğüm yerde -inceleme okumaya bile gerek duymadan- alırım Hakan Günday kitaplarını, o yüzden isimden de yanılgıyla roman diye hayal etmiştim fakat öykü/deneme çıktı. Çok tarzım olmasa da okudum ve %80 beğendim. Çok çarpıcı öyküler hatta aforizmalar var, kesinlikle tavsiye ediyorum.
Muazzam bir kitap okudum. Türkiye’de tarımı ve tarım politikalarını takip edenler için net bir baş ucu kitabı, bir kez daha okuyacağımdan eminim. Kitabın sonunda okurun yüzüne tokat gibi çarpan cümle, kitabın özeti gibi ; “zengin toprakların fakir insanları olmayı hak etmiyoruz”.. kitap, tarımın eko sistemini anlatarak başlıyor. Zirai faaliyetlerin vazgeçilmezleri; tohum, ilaç, gübreyi Türkiye ve dünya perspektifinden bakıp yorumluyor, buradaki bilgiler değerli olduğu gibi fikirler de etkileyici. Ülkemizin toplam tarımsal hasılada avrupada 1. dünyada ise 7. sırada olduğu, biyoçeşitlilikte lider, buğdayın ve zeytinin anavatanı Fındık, kiraz, incir gibi ürünlerde açık ara dünya lideri olduğu halde 1980den sonra neden tarım ve hayvancılıkta ithalata dayalı bir sistemin yaratıldığını sorguluyor, doğru da yapıyor. Tarım politikasının çöktüğünü, özellikle akp döneminde bir tane bile ziraat mühendisi veya tarımla alakalı bir bakanın görev almadığını, bu sebeple samanı bile ithal eder duruma geldiğimizi trajikomik şekilde anlatıyor. İthal ederek, başka ülke çiftçilerini zengin edip yerli çiftçilerin nasıl fakirleştiğini fransa’nın mehdi eker’e 2010 yılında verdiği şövalye ünvanı ile müthiş anlatmış. Sevgili Ali Ekber bey’i yürekten kutluyor, herkese şiddetle öneriyorum.
Yazar, Akp’li yıllardan bir almanak yapmış. İçinde bir kurgu var ama çok da irrasyonel değil. Özellikle muhalefetin eline (2002den bu yana) geçen ve hemen akabinde bir şekilde kaçan fırsatları okuyup hafızanızı tazelediğinizde şaşırıyorsunuz. Öyle örnekleri görüyoruz ki “kırmızı pazartesi” benzetmesi cuk oturuyor! Türkiye’nin mezhep temelinde ayrışması, yönetimin giderek otoriterleşmesi, dinciliğin (dindarlığın değil)ön plana çıkması, sosyolojik yapının değiştirilmesi gibi argumanlar, yazarın savunduğu -yani Türkiye’yi bir ortadoğu ülkesine çevirmek istiyorlar - tezini kuvvetlendiriyor. Gündemi yakından takip eden muhalifler için malumun ilanı tadında, diğer okurlar için de yakın siyasi tarihi hatırlama anlamında güzel bir kitap diyebilirim,tavsiye ediyorum.
İngiltere’de ve victoria döneminde geçen, küçük yaşta hem öksüz hem yetim kalmış bir kız çocuğunun hayatta kalabilmek için verdiği onurlu ve amansız mücadeleyi anlatıyor. Edebi olarak -klasikler içinde yer almış- kuvvetli bir eser olmakla birlikte konu, hikaye ve anlatım oldukça romantik.Bir dönem romanı ve haliyle içinde mesajlar barındırıyor. Kadının toplum içindeki yerinden ziyade “yapabilecekleri” konusunda cesaret veriyor, finali de bu anlamda çok yetenekli, inançlı, iyi huylu, aynı zamanda güçlü kadına bağlıyor ve biraz buruk da olsa mutlu sonla bitiriyor. Çok sarmadı, ısrarla tavsiye edemiyorum.
Harika bir kitap okudum. Çarşıdan aldım bir tane eve geldim…. misali sadece 100 sayfa ama 100 ömür gibi. İnsan psikolojisi ile toplum sosyolijisinin paralel evrildiğini çok güzel anlatılmış Geçtan hoca. Türk toplumunun zamanla nasıl bir dönüşüm yaşadığını ve bu dönüşümün (özellikle beyaz yakalı camiada) nasıl yönetici-çalışan tipleri yarattığını, yaşadıklarımı da gözümün önüne getirerek, okudum. Fakat en çok, c.g.jung’un da alıntılarıyla bahsettiği, persona ve gölge (arkaik) kişilik alegorisine bayıldım. Bir insan personası ile gölge kişiliği arasındaki mesafeyi ne kadar çok açarsa ki bu çok dengeli yönetilmeli, o kadar başka-yapay-başarısız bir aktör oluyor kendi hayatında! Velhasıl şiddetle öneriyorum, bir baş ucu kitabıdır!
Bereketiyle ünlü çukurova topraklarına, iş bulmak/ para kazanmak için Sivas’ın Ç. Köyünden çıkıp gelen 3 arkadaşın hazin ve hüzünlü hikayesini anlatıyor kitap. Cehaletin, fakirlik ve imkansızlıkla harmanlandığında toplum hayatında açtığı yaraları, yozlaşmayı, insanın insana kulluğunu ve acımasızlığını muntazam anlatmış büyük yazar. Fakat çarpıcı bir tespit de, o günkü ırgat-ustabaşı ilişkisi bugünkü beyaz yakalı dünyada, çalışan-yönetici ilişkisi şeklinde çıkıyor karşımıza. Yine ciddi bir sömürü, yine fakirlikte eşitlik, yine sonsuz kültürel yozlaşma, yine beklenen/istenen gönüllü kulluk(!) 1950de yazılanlar 2050ye hızla ilerlediğimiz dönemde, biçim ve isim değiştirmiş haliyle yine bizimle. Okumanızı tavsiye ediyorum, özel bir eser. Bir güzel tarafı da, kitabın neredeyse tamamı diyaloglardan oluştuğu için 1.5-2 günde bitiyor, çok akıcı.
Nazım’ın başını eğemedim dediği kadın Suat Derviş’in okuduğum ilk romanı. Edebi olarak oldukça kuvvetli, akıcı bir dil, zaman zaman tekrara düşse de samimi bir anlatım. İttihat terakki dönemi istanbulu’na yolculuğa çıkıyorsunuz. Fakat karakterler çok uç, çok keskin. Bu kadar da olmaz dedirtiyor. Siyah beyaz Türk filmi tadında, kafa boşaltmaya yardım eden kısa bir roman..
Başar Yılmaz sayesinde “öykü” kitaplarını sever oldum. Süper bir kalemi var. Hafiften kemalettin tuğcu ‘ya doğru evrildiğini hissediyorum. Başar Yılmaz’ın eserlerini her okuduğumda oscar wilde’ın “hiç bir şey eskimez mutluluk kadar” sözü canlanıyor zihnimde. Mutluluğa özlemi çok güzel anlatıyor yazar… oysa siz kahramanların geçmişe olan özlemini anlattığını sanıyorsunuz.. bu illüzyon hikaye bitince yok oluyor zaten.. velhasıl kitapta birbirinden güzel 8 hikaye var benim favorim “ertelenmiş bir cenaze töreni” oldu. Şiddetle öneriyorum.
Tesadüfen ortaya çıkmış gerçek bir hikaye. 2.dünya savaşı tarihçisi yazarımız ciddi bir araştırma sonucu, nazi terörürünün aslında -bilinenin aksine- çok yüksek rütbeli subaylar tatafından değil de daha geri plandaki düşük rütbeli SS subayları tarafından da yürütüldüğünü anlatmış. Tabi ailenin öyküsünü anlatırken sıradan alman yurttaşların 1.dünya savaşı sonrası nasıl azılı naziye dönüştüklerini de anlamlandırmış. Son bölümde, dönemin çekyasında yaşanan acı olayları özetlemiş. Fakat bu başlık altında okunabilecek çok daha güzel ve derin eserler mevcut, bence biraz da olsa zaman kaybı. Çok tavsiye edemiyorum.
