Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa

Sabitlenmiş gönderi
"Şimdi onu nasıl inandırabilirim bütün bu süreyi onunla birlikte yaşadığıma? Onu unutmuş gibi yaşarken onu düşündüğüme? Anlamaz, görünüşe kapılır, anlamaz. Başkasına rastladığım için, bu yeni ilişkinin her şeyi unutturduğunu düşünür. Oysa her şeyi hatırlıyorum."
Reklam
ben merd-i meydan yani toprağın ve kanın gürzü güllerin bin yıllık mezarı bendedir yukardan bakarım efendilerin pusatlarına insanların bütün sabahlarını merak ederim gök hırpalanmaktadır merakımdan ıtır kokan benim yumruklarımdır benim kavgamdır o, aşk diye tanınan. alanlara çok bilenmiş yüreğim alanlara vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa zülküf de vursun. yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.
Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde ey kanıma çakıllar karıştıran isyan saçlarıma bin küsür yalnızlığı takıp girdiğim şehre insan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksam günü geçmiş bir gazete, toprak bir çanak bir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanında şeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım için bir şahan tüylerini döker ardımsıra artık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırım böğrümde kambur çocuklardan bir payanda.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanların doğru bildikleri yolda sıkıntıya katlanıyor olmaları, rizikoyu göz almaları benim için önemli ve değerli bir şeydi (halen öyledir). Bir de buna yasakların cazibesini eklemek gerekir sanırım. Engeli aşmama yardımcı olan ikinci unsur, ruhumda yer etmiş bulunan kadirşinas itaatsizliğim ve tevarüs edilmemiş asaletimdi. İçinde yaşadığım topluma borcumu ödemenin yolu, bu toplumun önyargılarına itaatten geçmediğini peşinen kabul etmiştim zaten. Şair, ressam veya müzisyen de olsam toplumun hazır kalıplarıyla zıtlaşmayı göze alarak işe başlayacağımı biliyordum. Şimdi bir de toplumun siyasi, sosyal ve iktisadi yapısıyla zıtlaşmayı, uyumsuzluğu gerektiren bir durum söz konusuydu. Bir macera tadı getiriyordu bütün bunlar. Öte yandan asaletim de kışkırtıyordu beni. İşin aslını anlayan azınlığa mensub olmak! Anladıklarının bekçisi olmayı şeref bilmek! Başını ''benim başımı yakarlar'' korkusundan uzak tutmak! Dik tutabilmek! Toplum önyargıları hangi engelleri koymuş olursa olsun, okumuşlar katından gelen (hiç şüphesiz devletin bir kanadınca sağlamlığı teminata bağlanmış) meşruiyyet duygusunun payı büyüktü.
Ağlamadan dillerim dolaşmadan yumruğum çözülmeden gecenin karşısında şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşmak istiyorum.
Reklam
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz siz gidin artık düşman dağıldı dedikleri bir anda anlaşılıyor baştan beri bütün yenik düşenlerle aynı kışlaktaymışız incecik yas dumanı herkese ulaşıyor sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda tek başınayız.
Bize ne başkasının ölümünden demeyiz çünkü başka insanların ölümü en gizli mesleğidir hepimizin başka ölümler çeker bizi ve bazen başkaları ölümü çeker bizim için.
“Hiçbir an’a zamanı geldiğinde unutulmayacak kadar büyük bir önem yüklenmesine izin verilmemelidir; fakat her an, istenildiğinde hatırlanacak kadar büyük öneme sahip olmalıdır. İnsanın en iyi hatırladığı ve en çok unuttuğu çağ çocukluk çağıdır. İnsan ne kadar şiirsel hatırlarsa, o kadar kolay unutur; çünkü şiirsel olarak hatırlamak unutuşun başka bir adıdır.”
“Unutmak, önceden pratiği yapılması gereken bir sanattır. Unutabilme her zaman insanın nasıl hatırladığıyla bağlantılıdır, fakat buna karşılık hatırlama da insanın gerçeği yaşayış tarzına bağlıdır. Yaşadıklarına umudun itici gücüyle dalan kimse asla unutmayacak biçimde hatırlar.”
“İnsan umudunu kesmeden sanatsal olarak yaşayamaz; çünkü umut insanın kendini kısıtlamasını engeller. Umudun güzel rüzgarıyla denize açılmış insanı görmek ne hoş bir manzaradır, insan yedekte çekilme fırsatını bile değerlendirebilir; fakat umudun gemiye çıkmasına asla izin vermemek gerekir, hele kılavuz kaptan olarak hiç; çünkü umut sadakatsiz bir dümencidir.”
Reklam
“Bütün insanlar sıkıcıdır. Sıkmak, kendini ve başkalarını sıkmak diye ikiye ayrılabilir. Başkalarını sıkanlar ayaktakımı, yığınlar ve genel olarak bütün insanlık kafilesidir. Kendilerini sıkanlar ise seçkinler, aristokratlardır; şu garip bir gerçek ki, kendilerini sıkmayanlar genellikle başkalarını sıkarlar, kendilerini sıkanlar da başkalarını eğlendirirler.”
Hakikaten şu insanlar pek müz'iç (bıktıran, usandıran) mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı.
Bana insanlardan mı bahsediyorsun?" demişti. "İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir.
Aslında sen nefsinle vuruşacaksın, dedi. Günahkarsın... Düşmek bir şey değildir. Kalkamamak, düşkün kalmak korkunçtur.
Sevginin niçini olmaz ki efendim... Düşünsem belki mâkul bir sebep bulabilirim. Fakat bu hakikî sebep olmaz. Çünkü biz önce severiz. Sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. Bu da hodbinliğimizden doğar efendim.
“Psikanalizin bir bilim olup olmadığının söylenmediği bugünlerde, bir sanat olduğunun söylenmesi belki de şaşırtıcı değildir. Bir konuşma tedavisi olarak, kullandığı araç çoğunlukla dil olduğu için de, benzerliğinin en açık olduğu sanatlar edebi sanatlardır. Güven veren analojiler kurmaya yönelik telaşlı çabalar konusunda edebiyat, bilimin ardından en ümit verici alandır.”
2.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.