“Karan,” dedim kısık bir sesle. Tren raylarının üstüne çıkıp bana doğru yürümeye başladı, öylece dikilmiş ona bakıyordum. Karanlık yavaşça çöküyordu, soluk rengin üstüne birkaç ton daha koyu mürekkep damlatılmıştı sanki.
“Söyle.”
“Yaşıyor musun şu an?”
“Ölmüş de sayılmam,” dedi kısaca,