Rezonans Kanunu, her zaman "evet" der.
İnançlarını her zaman doğru çıkarır.
Sana karşı gelmez.
Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inancın, onaylanacaktır.
Gerçek, büyük bir aşkı hak ettiğine mi inanıyorsun, para, manevi ve maddi zenginliği hak ettiğine;
hayatının derin, her şeyi kuşatan bir anlamı olduğuna mı inanıyorsun, bu inancın yaşamında gerçekleşecektir.
Rezonans Kanununa göre, yaşamında başka bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Neye inandığın enerjinin umurunda değildir, inancın yüksek ahlaki değerler taşıyabilir ya da çok kötü bir şey olabilir;
sana fayda sağlayabilir, ya da hayatını zorlaştırabilir.
Enerji işin ahlâki kısmıyla ilgilenmez ve yargılamaz.
Enerji daima senin yaydığın içtepiler doğrultusunda çalışır.
İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan afirmasyon (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir.
İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama eğer üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır.
"İstediğin kişi olabilseydin eğer, kim olmayı isterdin?"
Bu benimde cevabını merak ettiğim ama kafamda asla bir şey canlandırmayan bir soru. Umarım bu kitap ile birlikte bazı sorular cevaplanır.