Bu büyük yargı oranizmasının bir ölçüde hep sallantıda kaldığını, insanın kendi kendine bir şeyler yaptığı takdirde bindiği dalı kesip düşebileceğini, buna karşılık büyük organizmanın duyduğu küçük rahatsızlığı kolaylıkla bir başka noktada -her şey birbiriyle bağlantılı olduğuna göre- giderebileceğini ve böylece değişmeden kalabileceğini, belki de, daha büyük bir olasılıkla, daha bir bütünleşebileceğini, dikkat kesileceğini, daha katı ve kötücül bir tutum alabileceğini görmeye çalışmalı.
Yunan General Metaksas, "Bize küçük ve onurlu Yunanistan yeter, Küçük Asya'da yapacağımız bir şey yok," diyordu. Hatta "Türkler herhangi bir millet değil, orduları var, komutanları var, devlet gelenekleri var." diye de ilave ediyordu.
Pek çok kişinin hoşuna gitmeyecek olsa da, Selçuk Bey'in İslam'a geçişi tamamen siyasi bir tercihtir. Eski Türk inancının İslam'a olan benzerliği sebebiyle bu değişikliğin gerçekleştiği şeklindeki ifadeler tek kelimeyle romantizmdir. Hiç kimse durup dururken din değiştirmez.
Belli ki Nizamülmülk'ün de şüpheleri var ki, Sultan'a sitem ediyor: "Sizde bilirsiniz ki ömrümü baban Alp Arslan ile senin devletine harcadım, ihtiyarladım. Zaten yeterince yaşlanmıştım. Ecelimle ölmemi bekleyecek kadar hatrım yok muydu? Neden ecelimle ölmeme izin vermedin? Ya da vezirlikten azletseydin de bana bu âkıbeti reva görmeseydin."
Her insan yeryüzüne eklenen bir sorumluluktur: doğumla birlikte. Çünkü insan bir sorumluluğu yüklenerek geldi yeryüzüne + bir varoluş sözleşmesi bu = İNSAN YARATILDI.
Sürekli, bir tutunma, bir dayanma gereğini duymuşumdur: gerekiyor çünkü: ulaşılınamayacak bunsuz hiçbir yere: bunsuz bir milimetre ilerlenemez: tutunmadan insana: insana yeniden bağlanmadan: insanı yeniden sevmeden: insanların acılarıyla yeniden acılanmadan: insanla ulaşılacak Tanrı'ya.