Az önce patronu tarafından azarlanmış kırk yaşında bir adam çöker gibi oturdu kaldırıma. Yüzü kıpkırmızı, gözleri yaşarmış. Sayıklar gibi tekrar ediyor; çocuklar olmasa, çocuklar olmasa, çocuklar olmasa. Devamı getirilmemiş bir cümlenin durduğu yer hayal edilebilecek en acı gurbettir. Sanki köşeden çıkıp gelecek Necatigil. Çökecek adamın yanına. Tok bir sesle mırıldanacak kalan her şeyi.
"Biz bu kadar eğilmezdik çocuklar olmasaydı."
Her şey dairevî, diyor içinden. Uzayda yamuk, konik, kübik şeyler yok. Her şey kendi ekseninde ve de yörüngesinde devam ederek başladığı yere dönüyor. Zaman başladığı yere dönüyor, insan başladığı yere dönüyor.
Siz bana; hikâyelerdir, diyordunuz, her daim hayatı anlamlı kılan. Siz burada olsanız, ben size göktür derdim. Yalnız göğü varsa uçabilir bir kuş ve bir göğün altında anlamlıdır hayat.