Barış Bıçakçı’dan okuduğum ilk eser ama son eser olmayacağı, kitabın ilk sayfasından belli oldu. “Bir yaz öğlesi. Nihal, halılarını kaldırdığımız salonun parkesinde çıplak ayaklarıyla geziniyor… Ayaklarının bir an için parkeye yapıştığını, sonra hafif bir şapırtıyla ayrıldığını fark ediyorum…” Nihal, olayların anlatıcısı da olan Ender ve can dostu Çetin’in üçlü ilişkilerini konu eden kitabı soluksuz okudum. Üstelik bende tekrar okuyup, incelikle örülmüş cümlelerde kaçırdığım ne varsa onları da yakalama isteği uyandırdı. Bunu çok az kitap yapabilir.
Peki babamı dinlerken, bir yandan da bunları Nihal’e anlatacağım, diye düşündüğümü söylesem! Yaşadığım her şeyi bir karınca gibi yuvarlaya yuvarlaya ona taşımayı düşünüyorum.
Oğlu hayat tecrübesiyle dolmuş da taşmış gibi konuşuyordu. Sözleri ağzına büyük geliyordu, sözleri biçimli, çocuksu ağzının kenarlarından kusmuk gibi taşıyordu.
George Orwell’in “1984”üne bir gönderme olan kitap, daha ilk sayfasından itibaren beni içine çekti ve son sayfasına gelinceye kadar heyecanımı besledi. Orwell’in “Big Brother”ına karşı burada da “Little People” var. Son 50 sayfaya doğru, kitabı elimden bırakmak için kendimi zorladığımı fark ettim zira 1200 küsur sayfayı okumuş olmama rağmen, kitabın nihayetlenmesini, özellikle Tengo, Aomame ve Tamaru’yu arkamda bırakmak istemiyordum.
1Q84 (Tek Cilt)Haruki Murakami · Doğan Kitap · 20163,420 okunma