Erken çocukluk yıllarının travmalarını ve acılarını içimizde taşırız. Yaşlandıkça sosyal yaşamımızda hayal kırıklıkları ve hakaretler biriktiririz. Sık sık değersizlik duygusu, yaşamda iyi şeylere layık olmama duygusu içimizi kaplar. Hepimiz ara sıra kendimizden kuşku duyarız. Bu duygular zihnimize hakim olan takıntılı düşüncelere yol açtığı gibi kaygı ve hayal kırıklıklarımızı yönetmenin bir yolu olarak da deneyimlerimizi engellememize yol açar. Acıyı dindirmek için bizi alkole ya da başka alışkanlıklara yönlendirir. Hiç farkına varmadan, yaşama karşı olumsuz ve ürkütücü bir tutum benimseriz. Bu durum kendimize dayattığımız hapishanemiz olur. Ama böyle olmak zorunda değil.
Duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynler öylesine kendileriyle meşgul olurlar ki çocuklarının iç dünyasının farkına bile varmazlar. Buna ek olarak, duyguları hesaba katmazlar ve duygusal yakınlıktan korkarlar.
Hakikati kaybetmekten korkan insanlar dünyaya pek çok farklı açıdan bakmaya alışık insanlardan daha saldırganlardır. Cevaplayamadığınız soruların faydası, sorgulayamadığınız cevapların faydasından fazladır genellikle.
Birey gölgesini görmeye teşebbüs ettiği zaman kendisinde inkar ettiği fakat başka insanlarda rahatça görebildiği egoizmin, zihinsel tembellik ve uyuşukluğun, gerçek dışı fantazilerin, dalavere ve entrikaların; dikkatsizlik ve korkaklığın, paraya ve mülke düşkünlüğün, kısacası tüm o küçük günahların, daha önce " Bu önemli değil; kimse fark etmez, nasıl olsa başkaları da aynısını yapıyor" diye düşünmüş olabileceği nitelik ve dürtülerin farkına varır (ve çoğu zaman da onlardan utanır).
Birisinden en aşağılık, en katlanılmaz, en menfur ve en anlaşamayacağı kişilik tipini tarif etmesini isteyin, size kendi bastırılmış özelliklerinin tanımlamasını yapacaktır.
İmam dediğimiz, yağmur duası etmeyi ve kuraklığı sona erdirmeyi bilen kişi değildir. İmam yağmur duasının niye işe yaramadığını ve dualarımızı duymuyor gibi görünse de neden Allah'a inanmayı sürdürmemiz gerektiğini açıklayabilen kişidir.