Agota Kristof 1935’te Macaristan’da doğdu. 1956’da komünizm karşıtı Macarların rejimi devirmek için çıkardığı ayaklanma, Sovyet ordusu tarafından bastırılınca, siyaseten faal olan kocası ve dört aylık çocuklarıyla Macaristan’dan kaçıp İsviçre’ye yerleşti. Bir yandan fabrikada çalışan, bir yandan da Fransızca öğrenen Kristof 1970'li yıllarda tiyatro oyunları yazdı. 1986 yılında yayımlanan, üçlemesinin ilk kitabı Büyük Defter ile büyük başarı kazandı. Üçlemenin ikinci kitabı Kanıt 1988’de, son kitabı Üçüncü Yalan ise 1991 yılında yayımlandı. Kristof bir süredir yaşadığı İsviçre’de 27 Temmuz 2011 tarihinde öldü.
Diğer Kitapları:
Hier (1995),
L'analphabéte (2004),
C'est égal (2005),
Où es-tu Mathias ? (2006)
Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte
+18
Bu kadar olumsuz unsuru bir arada barındıran bir başka kitap okudum mu bilmiyorum. Bu paylaşımın kimlere ulaşacağını bilemediğim için bu uyarıyı koyuyorum. Neden bahsettiğimi net anlayabilmek için bu videoya göz atabilirsiniz:
youtu.be/MuzzzVND1Cw
...
Macar Edebiyatını çok severim ve okuduğum kitaplar bende bir şekilde iz bırakır. Fakat sanırım bu kitap, okuduklarım arasında en ilginç olanı.
Zaman ve mekan belirtilmiyor fakat bir savaş dönemi okuyoruz. Roman boyunca hem birey hem toplum üzerinden savaşın yıkıcı etkisini görmek mümkün. Fakat savaş psikolojisi bir yana, "bir bardak su içtim" demek kadar normal bir biçimde, kitap boyunca açlık, intihar, cinayet, işkence, tecavüz, pedofili, ensest ilişkiler...
Gerçekten bu kadarına gerek var mıydı?
Kitaptaki tüm karakterler, tüm ilişkiler de sorunlu. Erkekler zaten sorunlu da hemcinslerine bari torpil geç Agota. Hayır yapmamış. Biri metres, diğeri evlat katili, öteki ruhsal bozukluk yaşıyor, en masum karakter "yaşlı cadı"
Çok sevilen bir kitap olduğunu biliyorum, çünkü teknik olarak iyi yazılmış; birbirinin devamı niteliğinde olan 3 cilt, tek ciltte toplanmış. 2-3 yıllık aralarla yazılan bu kitaplarda Agota Kristof, hep bir öncekinden daha ustaca yazmış. Hikaye öyle iyi kurulanmış ki, aklın sınırlarını zorluyor ve bunu her bölümde tekrar tekrar yapıyor.
Akıcı, merak uyandırıcı ama aynı zamanda tüyler ürpertici de.
Okuduğuma elbette pişman değilim, hatta diğer kitabını da sepete attım. Fakat bu roman sadece iyi bir roman oluşu üzerinden değil, yazarın neden bu kadar manyakça bir şey yaptığı üzerinden de konuşulmalı.
Kitaplarda kaybolmak....
Nasıl anlatılır ki bu duygu... Elinize aldığınız her kitapla başlayan farkı serüvenler, farklı hissiyatlar... Çevirdiğiniz sayfayla gözünüzden akan yaşlar, kahkahanız duyulmasın diye ağzınızı kapadığınız anlar, ya da kalakaldığınız zamanlar... Kaybolduğunuz sıradışı saatler. Ve sadece sizin anladığınız, sizin gibi
"Belki de sınırları aşmak, sadece mekânları ve kişileri değil, kimlikleri ve hatta geçmişi bile değiştirebilir."
Kitabı bitirip, arka kapağındakini bu yazıyı okuduğunuzda, 372 sayfalık bu sarsıcı maceranın sonunda iç içe geçmiş kurgu-yalan-gerçek-hayal-rüya keşmekeşi üzerinden yaşadığınız kafa karışıklığınız, algı karmaşasıyla dumur